Vajinal Enfeksiyon Nedir?

               Vajinal Enfeksiyon Nedir Kadınlara özgü hastalıklardan biri olan Vajinit, Vajinal enfeksiyon adıyla da anılabilmektedir. Genital bölgede çeşitli nedenlere bağlı olarak gelişebilecek bakteriyel bozulmalar, vajinal enfeksiyon olarak tanımlanabilir. İstenmeyen türde bakteri, mantar gibi mikroorganizmaların vajina bölgesinde üremesi ve bu bölgede iltihaba yol açması vajinal enfeksiyonun gelişim süreci olarak özetlenebilir.

               Elbette vajinal bölgede halihazırda çok sayıda ve çeşitli bakteriler bulunmakta olup, bunların kişiye bir zararı olmadığı gibi, diğer bakterilerin üremesine de yer bırakmamasıyla yarar sağlarlar. Buna göre, doğal vajinal bakterilerde azalma olması halinde, vajinit oluşumu riski büyük ölçüde artar. En önemli sebebi yanlış antibiyotik kullanımı olan vajinal enfeksiyonun oluşumunda, genital bölgedeki doğal bakterilerin varlığı önemli bir koruyucu görevi üstlenmektedir. İzmir kadın hastalıkları doktoru tarafından önerilen beslenme programları uygulanmalı ve özellikle cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların önüne geçilmesi için prezervatif gibi korunma yöntemleri tercih edilmelidir.

Vajinal Enfeksiyon Belirtileri

               Adet akıntılarından bağımsız olarak gelişen, genellikle kötü kokulu olan tüm akıntılar vajinit belirtisi olabilmektedir. Ayrıca adet kanamaları sırasında da, yine farklı renk ve kokularda akıntı görülmesi, vajinal enfeksiyon belirtileri arasında sayılmaktadır. Bu nedenle adet kanamalarının takip edilmesi bu enfeksiyonların erken teşhis edilmesinde büyük önem taşımaktadır. Zamanında tedavi edilmeyen vajinal enfeksiyonun, rahim içlerine doğru ilerleyerek cinsel bozukluklar başta olmak üzere pek çok hastalığa yol açabileceğini unutmamak gerekir.

               Akıntı haricindeki vajinal enfeksiyon belirtileri ise bu bölgede görülen olağan dışı kaşıntı veya yanma hissidir. Vajinal bölgede normal dışı ağrı ya da kaşıntı hisseden kadınların en kısa sürede jinekolog İzmir arayışında olmaları ve olası bir enfeksiyonu zamanında teşhis ettirmeleri oldukça önemlidir. Bununla birlikte, cinsel birleşme esnasında olağandan farklı bir ağrı hissedilmesi, gözle görülemeyen bir enfeksiyona işaret edebileceğinden yine bir uzmana başvurulması yararlı olabilir.

               Erkeklerde olduğu gibi kadınlarda da üreme bölgelerindeki enfeksiyonun en önemli belirtilerinden birisi şüphesiz idrar yaparken yanma hissidir. Bu hissi yaşayan kişilerin mümkün olduğu kadar erken İzmir kadın doğum doktoru randevusu alarak kontrole gitmeleri gerekmektedir. Yanma hissinin yanı sıra, vajinal bölgede gözle görülebilen kızarıklık ya da şişlik gibi belirtiler de vajinal enfeksiyona işaret edebilir. Özet olarak vajinal enfeksiyon belirtilerini sıralamak gerekirse;

– Vajinal bölgede gözle görülebilen kızarıklık/şişlik

– Cinsel birleşme esnasında hissedilen olağan dışı ağrılar

– İdrar yaparken ağrı hissedilmesi

– Vajinal bölgede hissedilen rutin dışı yanma ve kaşınma hissi

– Adet döngüsü sırasında, öncesinde veya sonrasında görülen normal olmayan renk ve kokulardaki akıntılar

Vajinal Enfeksiyon Nedir

Vajinal Enfeksiyon Neden Olur?

            Vajinal Enfeksiyon Nedir?   Kadın genital bölgesinde yukarıda sayılan belirtilerle kendini gösteren Vajinit, kimyasal maddeler, mikroorganizmalar ve cinsel yolla bulaşma gibi çeşitli nedenlere bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Partnerin cinsel bölgesinde var olan bir enfeksiyon doğrudan vajina bölgesine bulaşabileceği gibi, meni akıntısı yoluyla da vajinit oluşum riski bulunmaktadır. Bu nedenle cinsel birleşme esnasında korunma oldukça önemlidir. Yine de korunma olduğu halde, partnerin testis ya da etrafındaki bölgelerde yaşayan mikroorganizmaların da vajinal bölgeye ulaşarak enfeksiyon bulaştırma/taşıma riski bulunmaktadır. Bu nedenle gözle görülemeyen ve korunma yöntemleri kullanıldığı halde enfeksiyonlar vajinaya ulaşabilmektedir. Bunu önlemek için ise, sağlıklı beslenme ve yanlış antibiyotik kullanımından kaçınmak oldukça önemlidir. Bağışıklık sistemi güçlü olan kadınlar, potansiyel bir enfeksiyon oluşumuna biyolojik olarak tepki verebilmekte bu enfeksiyonları büyümeden/oluşmadan yok edebilmektedir.

               Vajinit de denilen vajinal enfeksiyon cinsel yolla bulaşmanın yanı sıra, en yaygın olarak da yanlış antibiyotik kullanımından da ortaya çıkabilmektedir. Yukarıda bahsedildiği üzere vajinal bölgede bulunan yararlı bakteriler yanlış antibiyotik kullanımına bağlı olarak yok olabilmekte ve bu da zararlı bakteri ve parazitlerin oluşumuna yer hazırlamaktadır. Bu nedenle doğal ve yararlı bakterilerin korunması ve burada kurdukları kolonilerin yok edilmemesi, vajinal enfeksiyonu önlemenin en önemli yollarından birisidir. İzmir kadın hastalıkları doktoru, bu hastalıkların yanlış ilaç kullanımından kaçınma ve yine sağlıklı beslenme kanalından geçtiği belirtmektedir.

               Kimi zaman vajinal enfeksiyon oluşumu, doğal bakterilerin normalden fazla üremesiyle oluşabilmektedir. Bu durumu ön görme ya da önleme seçeneği fazla olmasa da, vajinit belirtileri göz önüne alınarak erken müdahale yapılması en iyi opsiyon olarak öne çıkmaktadır. İzmir kadın doğum doktoru ayrıca vajinal bölgenin temizliğinin doğru şekilde yapılmasının öneminden de bahsetmektedir.

Vajinal Enfeksiyon Nasıl Geçer?

               Vajinal enfeksiyon, en nihayetinde istenmeyen mikroorganizmaların yol açtığı bir enfeksiyon olduğu için tedavisi de en bilinen doğrultuda antibiyotikler yoluyla yapılmaktadır. Genellikle oral yolla alınan tablet ya da kapsül antibiyotikler tercih edilir. Kimi enfeksiyonların türüne, şekline ve boyutuna göre ise sürülerek uygulanabilen krem şeklinde antibiyotik tedaviler bulunmaktadır. Rahim içlerine ilerleyen iltihaplarda ya da ilaçla tedavi edilemeyen bazı enfeksiyon türlerinde ise İzmir jinekolog tarafından cerrahi müdahale önerilmektedir. Antibiyotiklerle dıştan temizlenemeyen bu tür enfeksiyonlar, operasyon yardımıyla içten temizlenebilmektedir.

               Vajinal enfeksiyon tedavilerinden önce, elbette bu hastalıkların önlenmesi daha önemli bir konu olarak ön plana çıkmaktadır. Jinekolog İzmir birliği tarafından önerilen diyet programlarını takip ederek genital bölgede istenmeyen bakteri oluşumunun önüne geçebilir ya da önüne geçemediğiniz durumlarda bünyenin baş edebileceği bir bağışıklık sistemine sahip olmanız önerilir. Ayrıca çocuk sahibi olma amacı gütmeyen tüm ilişkilerde korunma yöntemlerinin kullanılması da öneriler arasında önemli bir yer tutmaktadır.

               Vajinal enfeksiyon tedavisi öncesinde dikkat edilecek hususlar olduğu gibi, tedavi süresince de İzmir kadın hastalıkları doktur tarafından bir takım yönergeler alacaksınız. Bunların en başında ise şüphesiz, enfeksiyon tedavisi tamamlanana kadar ilişkiden uzak durmanız yer almaktadır. Hem kendi tedavinizin aksamasına neden olabilir hem de partnerinize enfeksiyon bulaştırma riski taşıyabilirsiniz. Bu nedenle vajinal enfeksiyon tedavisi olumlu sonuçlanmadan cinsel birleşme yaşamamanız önerilir. Bununla birlikte tedavi süresinde uzman hekim tarafından önerilen beslenme programına uymanız da büyük önem arz etmektedir. Ayrıca enfeksiyon belirtileri geçmesine rağmen, uzman doktorun önerdiği sürelerde tedaviye devam etmeniz gerekmektedir, aksi takdirde enfeksiyon kısa sürede tekrarlayabilir.

Hamilelikte Vajinal Enfeksiyon

               Kadınlarda görülen vajinal enfeksiyon, gebelikte de kaçınılacak bir durum değildir. Hamilelikte vajinal enfeksiyon belirtileri, normal belirtilerle aynı olmakla birlikte, etkileri ve sonuçları farklı olabilmektedir. Hamilelik süresince gerçekleşen her türlü akıntı dikkatle takip edilmeli ve gebelikle ilgisi olmadığı düşünülen durumlarda ivedilikle İzmir jinekolog ile görüşme sağlamalı ve yaşadığınız belirtileri detaylıca paylaşmalısınız. Aynı şekilde kızarıklık, şişlik, yanma ve kaşınma gibi belirtileri olan hamilelikte vajinit durumunda, zamanında tedavi edilmemesi durumunda anne karnındaki bebeğe de ciddi zararlar verebilmektedir.

Menopoz Nedir?

             Menopoz Nedir?  Orta yaş gruplarını geçen kadınlarda doğurganlığı sona ermesi menopoz olarak adlandırılır. Ortaya çıkma yaşıyla ilgili çeşitli faktörler bulunan menopoz, en çok doğal yolla gelişmektedir. Ayrıca cerrahi yolla menopoz oluşumu da mümkün olabilmekte ve bir hastalık olarak erken menopoz görülebilir. Doğal menopoz gelişmesi durumunda zamanında tanılanması, ortaya çıkacak olan olumsuz etkilerin en aza indirilmesini sağlayabilmektedir. Cerrahi menopoz ya da erken menopoz ise, tedavi gerektirmekte ve doğal menopoz sürecine kadar doğurganlığın korunması amaçlanır.

               Menopoza girdi, olarak kabul edilen kadınlarda son adet görülmesinin üzerinden 12 ay geçmesi gerekmektedir. Eğer 3-4 aylık düzensiz aralıklarla adet görülüyor ve yaş aralığı da uygunsa, belirtileri gösteren kadınların premenopoz adı verilen menopoz öncesinde dönemde olduğu kabul edilir. Menopoz döneminde kesin olarak adet döngüsü sona erer ve gebelik ihtimali kalmaz. Adet döngüsü de vücudun gebelik hazırlığı olduğundan, artık gebelik şansı kalmayan vücutta, artık yumurta atımı gerçekleşmez. Kadının yaşadığı iklim şartları da dahil olmak üzere alkol ve sigara kullanımı, kullanılan bazı ilaçlar, travmatik yaşam olayları gibi pek çok faktöre bağlı olarak menopoza girme yaşı değişebildiği İzmir kadın hastalıkları doktoru ve jinekologların ortak görüşdür.

Menopoz Belirtileri Nelerdir?

               Dünya genelinde 45-55 yaş aralığında çeşitli faktörlere bağlı olarak farklı yaşlarda ortaya çıkan menopoz belirtileri erken teşhis açısından oldukça önemlidir. Menopozun olumsuz etkilerinin büyük bölümünün ilk bir sene içinde ortaya çıktığı göz önüne alındığında, erken tedaviye başlanması durumunda olumsuz etkilerin en aza indirilmesi ve yaşam konforunun düşürülmemesi mümkün olabilmektedir. En yaygın menopoz belirtileri şu şekilde sıralabilir:

– Sıcak, ter ve ateş basmaları

– Cinsel istek azlığı

– Sinir ve gerginlik hali

– Düzensiz adetler

– Dikkatsizlik, yorgunluk ve unutkanlık

– İştahta artış

– Baş dönmeleri/ağrıları

– Uyku sorunları

               Yukarıda sayılan belirtilerin premenopoz, yani menopoz öncesi belirtiler olduğunu belirtmek gerekir. Bu belirtilerden bir kaçının birlikte ve uygun yaş aralığında görülmesi durumunda menopoz işaretleri olabileceği değerlendirilmeli ve en kısa sürede İzmir kadın hastalıkları doktoru muayenesi olmak gerekir. Premenopoz belirtileri yaşayan kadının 6 ay ila 1 sene içerisinde menopoza gireceği öngörülebilir ve buna göre destek verilebilir.

Menopoz Ne Zaman Başlar?

               Menopoz başlama yaşı ülkeden ülkeye değişmekle birlikte dünyadaki yaş ortalaması 45-55 olarak kabul edilmektedir. Türkiye’de menopoz yaşı ise 46-49 aralığında gelişmektedir. Belirtilen yaş aralıklarının doğal menopoz yaş aralıkları olduğunu belirtmekte yarar vardır. Erken menopoz hastalığına yakalanan kadınlar, 40 yaşından önce menopoz belirtilerini göstermekte ve hayatlarında olumsuz etkiyle karşılaşabilmektedir. Bu sebeple erken dönem menopoz belirtilerinin bilinmesi ve bunlara rastlanılması durumunda jinekolog İzmir başvurusu yapmak yararlı olmaktadır.

               Doğal menopozun ortaya çıkmasına etki eden faktörler çevresel, genetik ve bireysel olabilmektedir. Bireyin yaşadığı iklim şartlarının soğuk ve sert olması doğal menopoz yaşını geriye çekebilmektedir. Bununla birlikte genetik yatkınlık oldukça önemli bir etkendir. Aynı aileye mensup kadınların ortalama olarak benzer yaşlarda menopoza girdiği bilinmektedir. Bu da elbette, gelecek nesillere menopoz şüphesi konusunda ipuçları vermektedir. Menopoz başlangıcına etki eden önemli bir diğer değişken ise ilk adet yaşıdır. İlk yumurta atım yaşının, son yumurta atım yaşına etki etmesi doğal bir süreç olarak kabul edilir.

               Menopoza doğal yaştan erken girmeye neden olabilen belki de en önemli etken stresli yaşam olaylarıdır. Travmatize olan kadınların normalde erken menopoza girdiğine dair ciddi bulgular vardır. Elbette alkol ve sigara kullanımı da menopoz yaşının geriye çekilmesinde etkin bir rol oynadığı İzmir kadın doğum doktoru ve uzmanların tespitleri arasındadır. Alkol ve sigara haricinde doğum kontrol haplarının gereksiz ve/veya fazla kullanımının da erken menopoza yol açtığı bilinmektedir.  Ek olarak, emzirme süresi 2 yılı aşan kadınlarda da menopoz yaşının geriye gitmesine rastlanmaktadır.,

Menopoz Nedir

Erken Menopoz Tedavisi

                            Menopoz Nedir?  Orta yaş gruplarını geçen kadınlarda doğurganlığı sona ermesi menopoz olarak adlandırılır. Ortaya çıkma yaşıyla ilgili çeşitli faktörler bulunan menopoz, en çok doğal yolla gelişmektedir. Ayrıca cerrahi yolla menopoz oluşumu da mümkün olabilmekte ve bir hastalık olarak erken menopoz görülebilir. Doğal menopoz gelişmesi durumunda zamanında tanılanması, ortaya çıkacak olan olumsuz etkilerin en aza indirilmesini sağlayabilmektedir. Cerrahi menopoz ya da erken menopoz ise, tedavi gerektirmekte ve doğal menopoz sürecine kadar doğurganlığın korunması amaçlanır. Belirtilen yaş aralığından erken yaşlarda menopoza girilmesi durumu Erken Menopoz olarak tanımlanır ve tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak değerlendirilir. Öncelikli olarak hormon tedavisinin uygulandığı erken menopoz durumunda, östrojen hormonu takviyesi yapılarak, adet döngüsünün normale dönmesi hedeflenmektedir. Henüz tam menopoza girilmediğinden, halen doğurganlığın sağlanması mümkündür. Menopoz belirtilerinin olağandan erken yaşta görülmesi durumunda en kısa sürede İzmir jinekolog muayenesi olarak erken menopoz şüphesinin incelenmesi gerekir. Bu sayede menopozun olumsuz ve geri dönülemez etkilerinin erken yaşta ortaya çıkması önlenebilmektedir. Böylelikle erken menopoz tedavisi olan kadınların yaşam konforunu geri kazanması ve varsa gebelik planlarının hayata geçirilmesi sağlanabilmektedir.

               Erken menopoz tedavilerinden en yaygın olanı Hormon Replasman Tedavisi olarak bilinmekte HRT olarak kısaltılmaktadır. Hastaya östrojen ve progesteron verilerek, hormon dengesi sağlanması amaçlanır. Böylece erken menopoz belirtileri olan kadının adet döngüsüne düzen verilmesi hedefi doğrultusunda menopoz yaşının ileriye götürülmesi sağlanır.

Menopoz Sonrası Kanama Neden Olur?

             Menopoz Nedir?  Orta yaş gruplarını geçen kadınlarda doğurganlığı sona ermesi menopoz olarak adlandırılır. Ortaya çıkma yaşıyla ilgili çeşitli faktörler bulunan menopoz, en çok doğal yolla gelişmektedir. Ayrıca cerrahi yolla menopoz oluşumu da mümkün olabilmekte ve bir hastalık olarak erken menopoz görülebilir. Doğal menopoz gelişmesi durumunda zamanında tanılanması, ortaya çıkacak olan olumsuz etkilerin en aza indirilmesini sağlayabilmektedir. Cerrahi menopoz ya da erken menopoz ise, tedavi gerektirmekte ve doğal menopoz sürecine kadar doğurganlığın korunması amaçlanır.

               Östrojenin kalp hastalıklarını baskılayıcı etkisinin ortadan kalkmasıyla birlikte, tansiyon başta olmak üzere çeşitli koroner arter kalp hastalıkları, menopoz döneminde görülebilmektedir.  Kadınlarda en çok şikayete neden olan konular arasında ise menopoza girdikten sonra kilo artışı gelmektedir. Tüm bu etkilerin en aza indirilmesi amacıyla erken menopozun teşhisi ve hormon desteği önemli hale gelmektedir.

               Öte yandan menopoz sonrası adet döngüsü sona erdiği için kanama olmaması gerekir. Ancak östrojen tedavisi alan kişilerde hormon etkisiyle dönem dönem kanamalar görülebilmektedir. Hormon ilacı kullanan kadınların akan kanamaların %95’i zararsız olup, yalnızca %5 kadarı olumsuz olarak değerlendirilmektedir. Ancak hormon tedavisi almayan kadınlarda menopoz sonrası kanamalar kesinlikle ciddiye alınmalıdır. Adet döngüsünün bittiği ve hormon desteği alınmadığı durumlarda kanama olması beklenmemektedir. Bu süreçten sonra gerçekleşen kanama, akıntı ve lekelerin yumurtalık kanseri başta olmak çeşitli hastalıkların habercisi olduğu unutulmamalı ve acele olarak İzmir kadın hastalık doktoruna görünmek gerekmektedir.

Rahim Duvarı Kalınlaşması Nedir?

               Rahim Duvarı Kalınlaşması Jinekolojik hastalıklar arasında yer alan Rahim Duvarı Kalınlaşmasının tıp literatüründeki adı endometrial hiperplazi olarak geçmektedir. Doğum organı olarak da bilinen rahim, menstrüasyon döneminde her ay kalınlaşıp incelmektedir. Östrojen ve progesteron adı verilen hormonlar arasındaki dengeyle yönetilen bu süreç, kadın hayatında oldukça sıradan bir süreci ifade etmektedir. Bununla birlikte, İzmir kadın hastalıkları doktoru çeşitli nedenlere bağlı olarak bu hormonal dengenin bozulması, rahim duvarının normalden fazla kalınlaşması sonucu tekrar incelme gerçekleşmediğini belirtmektedir.

               Bilindiği üzere adet döngüsü, kadın vücudunun her ay kendini hamile kalacak gibi hazırlaması sonucu meydana gelmektedir. Yumurta hücreleri rahim duvarına tutunmakta ve bu tutunmayı sağlamlaştırmak için östrojen hormonu yardımıyla duvar kalınlaşmaktadır. Gebelik gerçekleşmemesi durumunda ise progesteron hormonu devreye girerek bu duvarı yeniden inceltmekte ve kullanılmayan yumurta hücresini duvar kalıntılarıyla birlikte adet kanaması olarak dışarıya atılmasını sağlamaktadır. Rahim duvarı kalınlaşması olarak bilinen endometrial hiperplazi hastalığı, duvarın yeniden incelememesi şeklinde ortaya çıkmaktadır. İzmir Kadın doğum doktoru tarafından tedavi edilmediğinde ciddi kan kayıplarına, kanser hastalığına ve ölüme kadar götürebilen bu hastalık; içinde bulunduğu evresine, kalınlık düzeyine, kadının yaşına bağlı olarak ilaçlarla ya da cerrahi yollarla tedavi edilebilmektedir.

Rahim Duvarı Kalınlaşması Neden Olur?

               Kadın vücudunda mükemmel bir uyum içinde çalışan östrojen ve progesteron adı verilen hormonlar adet sürecini kusursuz bir şekilde yürütmektedir. Adet döngüsü, kadının her ay hamile kalacakmışçasına hazırlık yapmakta ve buna bağlı olarak östrojen adı verilen hormon, rahim duvarını kalınlaştırarak yumurtanın buraya tutunmasını sağlamaktadır. Gebeliğin olması için gerekli olan bu durum, gebelik oluşmadığı durumlarda tersine çevrilerek denge sağlanır. Adet süresince herhangi bir sperm hücresiyle buluşmayan yumurta hücresi, rahim duvarından ayrılır ve adet kanaması başlatılır. Bu süre zarfında progesteron adı verilen hormon devreye girerek rahim duvarının tekrar incelmesini sağlar. Bu süreci sekteye uğratacak her türlü hastalık ve dengesizlik sonucu ise rahim duvarı kalınlaşması meydana gelmektedir.

              Bu hastalığın çeşitli nedenleri bulunmakla birlikte, tüm nedenlerin hormonal dengesizlik altında birleştiği yönünde İzmir jinekologları arasında fikir birliği sağlamaktadır. Endometrial hiperplazi, östrojen ve progesteron hormonları arasındaki çalışma dengesinin bozulmasına bağlı olarak ortaya çıkar. Karaciğer hastalıkları, tiroid hastalıkları ve obezite gibi sorunlara bağlı olarak bozulan hormon dengesi, rahim duvarı kalınlaşmasına yol açabilmektedir. Bu nedenle kadınların düzenli olarak hormon dengesini kontrol ettirmesi önem arz etmektedir.

Rahim Duvarı Kalınlaşması Nelere Sebep Olur?

               Ergenlik çağının başlamasıyla birlikte kadın üreme organı olan rahim bölgesinde önemli değişiklikler görülür. Menopoz dönemine kadar devam ve adet döngüsü olarak adlandırılan bu süreç, kadın hayatının vazgeçilmez bir parçasıdır. Hormon düzeylerindeki denge bozulmasına bağlı olarak gelişen, teşhis ve tedavi edilmediğinde ölümle sonuçlanabilen ciddi hastalıklara yol açabilmektedir. Zamanında tanı konulup tedavisine başlandığında kadın hayatı için bir tehlike arz etmeyen bu durum, görmezden gelinmesi durumunda rahim kanserine kadar götürebilir. Bu nedenle aşağıda sayılacak olan belirtilerin görmezden gelinmemesi ve İzmir kadın hastalıkları doktoruna muayene olunması gerekir. Rahim duvarı kalınlaşması teşhis ve tedavisinin aksatılması/ihmal edilmesi durumunda ölümle sonuçlana bilen kanser hastalıklarıyla sonuçlanabilir. Yoğun kanamalar şeklinde görülen hastalığın tedavisindeki gecikmeler, yüksek miktarda kan kaybına bağlı olarak karaciğer veya safra kesesinde de ciddi hasarlara yol açabilir.

Rahim Duvarı Kalınlaşması

Rahim Duvarı Kalınlaşması Belirtileri

               Zamanında tanılanmadığı takdirde ölüm dahil olmak üzere oldukça olumsuz etkileri olabilen rahim duvarı kalınlaşması belirtileri, kadınlara önceden haber vermektedir. Bu belirtilerin ciddiye alınması, bir ya da birkaç kez görülmesi halinde en kısa sürede kadın doğum doktoruna görülmesi çok önemlidir. Aşağıda sayılacak olan belirtileri haiz kadınların ivedilikle İzmir kadın doğum doktoru tarafından muayene olarak şikayetlerini net bir dille belirtmeleri gerekir.

– Adet düzensizliği

– Normalden daha ağrılı adet süreci

– Adet kanamaları dışında leke ya da kanama görülmesi

– Uzun süren ve artan miktarlarda adet kanamaları

– Cinsel ilişki sonrası kanamalar

Rahim Duvarı Kalınlaşması Tedavisi

               Rahim duvarı kalınlaşması teşhis ve tedavisi belirtilerin kadın tarafından fark edilmesi ve hekime müracaat edilmesi başlar. Rahim duvarı kalınlığı ölçülmesi için ultrason tekniklerinden yararlanılır. Ayrıca kanser riskine karşı tümör incelemesi de yapılır ve bir kitleye rastlanması halinde biyopsi yapılarak tehlike arz edip etmediği incelenir. Gerekli görülmesi halinde kitle (tümör) jinekolog İzmir merkezinde cerrahi yollarla alınabilmekte, tedavi edilemeyen durumlarda ise rahmin alınması söz konusu olabilmektedir. Rahim alındıktan sonra, hiçbir şekilde gebelik oluşma ihtimali kalmayacağından, özellikle yaşı genç ve çocuk sahibi olmak isteyen bayanlarda son çare olarak düşünülmektedir.

               Rahim duvarı kalınlaşması (endometrial hiperplazi), hormon dengesizliğine bağlı olarak ortaya çıktığı bilindiğine göre, yapılacak en basit tedavi elbette hormon tedavisidir. Çoğunlukla progesteron hormonu yetersizliği ya da az salınımı nedeniyle gelişen hastalığın tedavisinde progesteron artırıcı ilaçlar kullanılmaktadır. Bununla birlikte kimi vakalarda sürülerek uygulanan kremler veya enjeksiyon yoluyla tedavi yoluna gidilebilmektedir.

               Bitkisel çözümlü tedavilerin de sorulduğu rahim duvarı kalınlaşmasında, bitkisel bir tedavi olmadığı, ancak tedavi süresince bitkisel ürünlerden destek alınabileceği söylenebilir. Hiçbir bitkisel ilaç ya da tedavinin, progesteron hormonu üretmediği ya da vücuda progesteron girişi sağlamadığı bilinmelidir. Bununla birlikte ıspanak, ceviz, karalahana ve kabuklu yemişlerin yanında C vitaminin yönünden zengin gıdalar da progesteron üretimini destekleyici etkiler yapabilmektedir. Ancak rahim duvarı kalınlaşması tedavisi için mutlaka ilaç tedavisi gerektiği vurgulanabilir.

Rahim Duvarı Kalınlaşması Gebeliğe Engel Mi?

               Rahim duvarı kalınlaşması hastalığının adet döngüsü içerisinde oluşan normal sürecin sekteye uğraması şeklinde kendini gösterdiği bilinmektedir. Buna göre, adet döngüsü de sekteye uğrayacak olup gebeliğe engel teşkil edebilmektedir. Kendini her ay hamile kalacak gibi düzenleyen rahim içi, duvarın kalınlaşmasıyla yumurtanın tutunmasını sağlamakta ve hamilelik oluşmadığında eski haline dönmektedir. Rahim duvarı kalınlaşmasından muzdarip kadınlarda ise, yumurta hücresi ölmesine rağmen rahim duvarı incelmediği için buraya yeni yumurta ulaşmaz ve bu durum da gebeliğe engel teşkil edebilmektedir. Burada şunu da vurgulamak gerekir ki, doğum yapmamış (ya da hamile kalmamış) kadınlar için nispeten daha fazla risk taşımaktadır.

               Öte yandan rahim duvarı kalınlaşması yaşayan kadınların cinsel ilişki yaşaması önerilmemektedir. Ancak cinsel ilişki yaşamayla endometrial hiperplazi hastası olmak arasında bir neden-sonuç ilişkisi bulunmamaktadır. Yani hiç ilişki yaşamamış bir kadın ile, düzenli ilişki yaşayan kadınlar arasında riski açısından bir fark bulunmamaktadır. Her ikisi de bu hastalıktan muzdarip olabilmektedir. Bu nedenle yukarıda bahsedilen belirtileri gösteriyorsanız, en kısa sürede bir jinekolog İzmir arayışına girerek kontrol edilmenizde yarar olabilir.

Rahim Ağzı Yarası Nedir, Neden Olur?

              Rahim Ağzı Yarası Nedir, Neden Olur? Kadın üreme organı olan rahim bölgesinde çeşitli hastalık veya tahribatlar meydana gelebilmekte ve bu hasarlar tedavi edilmediğinde yaşam konforunu bozmanın yanı sıra, ciddi başka hastalıklara dönüşebilmektedir. Rahim ağzı yarası da, bu tahribatlardan birisi olarak ön plana çıkar. Görülme sıklığı yaklaşık her 2 kadında 1 olan rahim ağzı yarası, cinsel hayatı aktif olan kadınlarda sıkça görülmektedir.  İzmir kadın doğum doktoru tarafından kolaylıkla teşhis ve tedavi edilebilen rahim ağzı yarası, teşhis ve tedavisi ihmal edilirse, rahim içlerine kadar ulaşıp, geri dönülmesi zor hasarlar bırakabilir.

Rahim Ağzı Yarası Nedir?

               İsmiyle kendisini açıklayan Rahim Ağzı yarası, rahim bölgesinin ağız kısmında, çoğunlukla iltihaba bağlı olarak oluşur. İltihap oluşma nedenleri oldukça çeşitlenmekle birlikte, genellikle travma ya da enfeksiyona bağlı olarak gelişir. Cinsel ilişkilerin gereğinden fazla sıklıkta/sertlikte yapılmasına bağlı olarak rahim ağzı yarası oluşabilmektedir. Yine çeşitli enfeksiyonlara bağlı olarak rahim ağzı bölgesinde iltihap oluşumu gerçekleşebilir. Rahim ağzı yarası çıplak gözle görülebilir nitelikte olabileceği gibi rahim iç bölgesinde olup görülmeye de bilir. Elbette bir takım rahim ağzı yarası belirtileri bulunmakla birlikte İzmir kadın hastalıkları doktoru tarafından kolaylıkla teşhis edilebilir.

               Rahim ağzı yarası çıplak gözle görülememesi durumunda bir takım belirtiler ile ipuçları vermektedir. Bu belirtileri yaşayan kadınlar İzmir jinekolog randevusu alarak muayene olabilir ve görüntüleme teknikleri sayesinde rahim ağzı yarası olup olmadığını netliğe kavuşturabilir.

– Bel ağrısı

– Genital bölgede yanma ve kaşıntı hissi

– Cinsel ilişki yaşarken ağrı hissi ve/veya sonrasında vajinal kanamalar

– Adet dışı ya da adetten hemen sonra kanama görülmesi

               Rahim ağzı yarası akıntıları genellikle kokusuz olmakla birlikte, normalden daha yoğun kanama olmasıyla ayırt edilebilir. Bu şikayetleri yaşayan kadınların en kısa sürede jinekolog İzmir arayışına çıkması ve muayene olması gerekir. Rahim ağzı yarası tedavi edilmediği takdirde yumurtalıklara kadar ulaşabilmekte ve ciddi hasarlar bırakabilmektedir. Yaklaşık olarak her 2 kadından 1’inde görülen yaraların teşhis ve tedavisi kolaydır. Bu nedenle bu basit tedavilerden kaçınmayarak daha ileri hastalıkların önlenmesi gerekmektedir.

Rahim Ağzı Yarası Nedir, Neden Olur?

Rahim Ağzı Yarası Neden Oluşur?

               Aktif cinsel yaşantısı olan kadınların neredeyse yarısında görülen rahim ağzı yarasının iki temel oluşma nedeni bulunmaktadır: İltihap ya da zorlama. Rahim ağzı dokusu doğal olarak epitel adı verilen bir doku ile kaplanmış haldedir. Epitel doku, rahim ağzını iltihaplara karşı korumaktadır. Ancak zorlanma, doğum ya da enfeksiyon gibi nedenlerle bu doku zayıflamakta ve bu bölgede bakteri oluşumuna uygun hale gelebilmektedir. Bu şekilde ortaya çıkan rahim ağzı yaraları iltihap sonucu oluşan yaralar olarak değerlendirilir. Ayrıca zorlanma sonucu oluşan yaraların da, sonuç itibariyle iltihaba neden olduğunu ve bu şekilde yara oluşumu meydana geldiğini belirtmek gerekir. İltihap şeklinde oluşan yaraların bir diğer nedeni, pedlerin hijyensiz ve uzun süre kullanımından kaynaklanır.

               Birden fazla partnerle ve/veya sık sayıda cinsel ilişki yaşanması durumunda da, rahim bölgesindeki zorlanmaya bağlı olarak yırtılma ve yaralar oluşabilmektedir. Bu yaralar da iltihaba dönüşerek yine rahim ağzı yarasına dönüşebilir. Tek partnerle ve normal sıklıkta yapılan cinsel ilişkilerde ise birleşmenin sert yapılması, gerekli yumuşama sağlanmaması gibi nedenlerle yırtık ve zorlanmalar rahim ağzı yarasına yol açabilmektedir. Bunlarla birlikte, normal doğum esnasında gerçekleşen yırtıklar da rahim ağzı yarasına dönüşebildiği İzmir kadın doğum doktoru olan herkesin deneyimiyle sabittir.

               İltihap ve zorlanma dışında ortaya çıkabilen rahim ağzı yaralarının bir başka nedeni ise kimyasal ya da alerjik etkenler olarak belirlenebilir. Kondomlar üzerinde yer alan bir takım kimyasallar bazı kadınlarda rahim ağzı yarası yapabilmektedir. Bu gibi durumlarda marka değişimi denenmeli, sonuç alınamıyorsa farklı korunma yöntemleri tercih edilmelidir. Buna ek olarak, bazı ilaç, krem vb. maddeler nedeniyle rahim bölgesinde alerjik reaksiyonlar görülerek rahim ağzı yarasıyla karşılaşılabilmektedir.

Rahim Ağzı Yarası Kendiliğinden Geçer mi?

               Rahim Ağzı yaralarının kendiliğinden geçmesini beklemek, yalnızca hastalığın ilerlemesine yol açmaktadır. Bu nedenle sayılan rahim ağzı belirtileri görülüyorsa, kısa sürede İzmir jinekolog randevusu alarak tetkik yaptırılması önemlidir. Vücuttaki diğer enfeksiyon ve iltihapların tedavisinde genellikle antibiyotik tedavisi uygulanırken, rahim ağzı yarası için yakma ve dondurma tedavileri mevcuttur. Lazerle yakma tedavisi, acısız ve ağrısız olarak anestezi gerekmeksizin yapılabilen etkin ve yaygın bir tedavidir. Aynı şekilde dondurma tedavisi de yine jinekolog İzmir uzmanları tarafından kolaylıkla yapılarak etkili sonuçlar alınabilmektedir. Bu sebeple rahim ağzı yarası şüphesi olan kadınların, rahim ağzı yarası ilerlemeden tedavi olması gerekmektedir.

               Rahim ağzı yaraları zamanında tedavi edilmezse, yumurta içlerine kadar ilerleyerek yumurtalık kanserine kadar götürebilmektedir. Elbette kısa sürelerde bu gibi olumsuz durumlar beklenmemekle birlikte, uzun yıllar süren yaraların kansere dönüşme ihtimali olduğu unutulmamalı ve ihmal edilmeden tedavisine başlanmalıdır.

Rahim Ağzı Yarası Gebeliği Engeller Mi?

               Rahim ağzı yaraları, gebeliği engellemektedir. Ayrıca gebeliği engellemenin yanı sıra, mevcut gebeliklerin erken sonlanmasına da neden olabilir. Düşük adı verilen sürecin nedenlerinden birisi olan rahim ağzı yarası, düşük olmadan da erken doğuma yol açabilir. Bu gibi nedenlerle gebe olsun veya olmasın tüm kadınların İzmir kadın hastalıkları doktoru tarafından yıllık muayenelerini yaptırmaları ve varsa yaraların tedavisini yaptırması önerilir.

               Ayrıca rahim ağzı yaralarının zamanında müdahale edilmemesi durumunda kadınlarda kanser hastalıklarına yol açabilmesinin yanında, kısırlığa yol açtığına dair de ciddi bulgular mevcuttur. Hem bireysel sağlık açısından hem de gebelik planları/hayallerin gerçekleşmesi açısından bir engel teşkil eden rahim ağzı yarası tedavisi kolay olduğundan, aksatılmaması gerekir.

Rahim Ağzı Yarası Kanama Yapar MI?

               Rahim ağzı yarasının en önemli belirtilerinden 4 tanesinin 2’sinin kanama olduğu görülür. Bu nedenle normal sürecin dışında gerçekleşen kokusuz kanamalar rahim ağzı yarasına işaret etmektedir. Rahim ağzı dokusunda gerçekleşen tahribatlar, genital bölgede akıntıya neden olarak kendisini göstermektedir.  Ayrıca gebelik oluşumunu engellediği  ve düşük tehlikesine yol açtığı belirtilen iltihapların hızlı bir şekilde tedavi edilmesi kadın ve varsa bebek hayatı açısından büyük önem arz ettiği görülmektedir.

Tüp Bebek Hakkında Merak Edilenler

           Tüp Bebek Hakkında Merak Edilenler.    Normal ya da doğal yollar olarak adlandırılan şekilde çocuk sahibi olamayan çiftlerin en çok başvurduğu doğum destek modeli tüp bebektir. Bu şekilde gebe kalınan bebeklerin, çiftin kendi çocuğu olduğunu ve yalnızca döllenme desteği sağlandığını belirtmekte yarar vardır. En temel haliyle İzmir kadın hastalıkları doktoru ve profesyonel ekip tarafından yapar ortamda babanın spermlerinin annenin yumurtasıyla birleştirilmesi esasına dayanmaktadır.

Tüp Bebek Nedir?

               Doğal cinsel birleşme yoluyla çocuk sahibi olamayan çiftler, İzmir kadın doğum doktoru müracaatı sonrasında, hekim tarafından önerilmesiyle tüp bebek tedavisine yönlendirilir. Yapılan işlem en basit şekilde, baba adayının meni sıvısında bulunan spermlerin, laboratuar ortamında anne adayının yumurta hücresiyle birleşmesi sağlanmaktadır. Burada elbette çok sayıda teknik detay ve değişken faktör devreye girmektedir. İlk olarak baba ve anne adayı ile ilgili temel bilgileri paylaşmak gerekir.

               Erkeklerde sperm üretimi yaşam sonuna kadar devam ettiğinden, erkeklerde keskin bir üst yaş sınırı bulunmamaktadır. Vücutta sperm bulunduğu sürece tüp bebek tedavisi gerçekleştirilebilir. Hatta sperm sayısının azlığı ya da hareketli spermlerin azlığı gibi durumlarda bir takım cerrahi müdahaleler yardımıyla çocuk yapmaya elverişli spermler ele geçirilerek annenin yumurtasına enjekte edilebilmektedir. Baba adayının sperm sayısı ya da mevcut spermlerin hareketlilik seviyesi az olması durumunda mikroenjeksiyon adı verilen yöntemle meni içerisindeki üretkenliğe elverişli spermler alınabilmektedir. Meni sıvısında sperm hücresine rastlanılmaması durumunda da cerrahi yollarla testis içerisinden doğuma elverişli sperm elde etmek mümkündür.

               Öte yandan anne adayı olan kadınların, hayatı boyunca kullanacağı tüm yumurta hücreleri doğumla birlikte vücudunda bulunmakta ve hiçbir şekilde üretimi yapılmamaktadır. Bu nedenle kadınlarda 40-45 yaşından önce tüp bebek sahibi olunması önerilir. 45 yaşından sonra doğuma elverişli yumurta hücresi bulunma ihtimali %1 seviyelerine kadar düşmekte olup, 30 yaş öncesinde bu oran %60 seviyelerindedir. 30-40 yaş aralığında ise %35 oranında başarılı gebelik sağlanabilmektedir.

Tüp Bebek Nasıl Olur?

               Merkezimizde bulduğunuz jinekolog İzmir ilinde tüp bebek tedavisi alanında deneyimli ve yetkin olup, başarılı işlem sayısı oldukça yüksektir. Baba adayının ejakülasyon (boşalma) yöntemiyle meni sıvısı alınarak içerisindeki spermlerin laboratuar ortamında ayırt edilmesiyle tüp bebek tedavi süreci başlamaktadır. Ardından anne adayının rahim içine ulaşarak yumurta hücreleri alınmaktadır. Yapay bir ortamda döllenme sağlanarak embriyo oluşumu sağlanır. Son olarak ise elde edilen embriyo anne rahmine enjekte edilerek gebelik başlatılır. İzmir jinekolog tarafından bu şekilde sağlanan gebeliğin, bu süreçten sonra normal bir gebelikten farkı ve ekstra bir riski olmadığı bilinmelidir. Normal bir gebelikte ne kadar risk mevcutsa, tüp bebek yoluyla sağlanan gebeliklerde de aynı riskler mevcuttur. Tüp bebek düşüklerinin daha çok olduğuna dair bulgular olmakla birlikte, daha sonra yapılan çalışmalarda bu düşüklerin gebelik öncesinde var olan kadın hastalıklarına bağlı olduğu bilgisine ulaşılmıştır. Bu nedenle tüp bebek düşük riski, normal gebeliklerle aynı oranda kabul edilmektedir. Ayrıca tüp bebekle gebe kalındıktan sonra embriyo rahim duvarına tutunduktan sonra, annenin günlük yaşamına kısıtlama olmaksızın devam edebileceğinin belirtilmesi gerekir.

               Tüp bebek döllenme süreçleri ise iki aşamada yönetilebilmektedir. Klasik yöntem adı verilen döllenme metodunda, sperm hücreleri ve yumurta hücreleri laboratuar ortamında serbest bırakılarak doğal bir döllenme olması hedeflenmektedir. Alternatif olarak mikroenjeksiyon metodunda ise, sperm hücreleri embriyolog tarafından yumurta içerisine enjekte edilerek döllenme süreci kesin olarak sağlanır.

Tüp Bebek Aşamaları Nelerdir?

               İzmir kadın hastalıkları doktoru tarafından yönetilen tüp bebek sürecinde en önemli görevlerden birisi de embriyologa düşmektedir. Döllenme sürecinin yönetilmesinden sorumlu olan embriyolog, deneyimi ve bilgisi doğrultusunda en kaliteli sperm hücresini ve doğuma en elverişli yumurta hücresini seçebilir. Bu sayede elde edilebilecek en sağlıklı gebelik oluşturulabilir.

               Tüp bebek aşamalarına başlamadan önce, baba ve anne adayının ön hazırlık süreci bulunmaktadır. Öncelikle 35 yaşın altındaki anne adaylarının, bilinen bir doğuma engel hastalığı olmaması halinde, 1 yıl korunmasız ilişki yaşaması ve bu sürede gebe kalamaması halinde tüp bebek sürecini değerlendirmesi uzmanlar tarafından önerilmektedir. 35 yaşın altında olsa da, alternatif tedavilerle normal gebelik hedefleyen anne adaylarının ise deneme süresini 6 ay ile sınırlı tutarak, yaş sınırına takılmadan tüp bebek tedavisine başlaması önerilebilir.

               Tüp bebek tedavisine karar verdikten sonra baba adayı, alternatif yöntemler ile sperm kalitesi ve hareketlilik oranını artırabilir. Bu süreçte anne adayının ise protein ağırlıklı beslenmesi önerilmektedir. Bu aşamalar tamamlandıktan sonra İzmir kadın doğum doktorunun da onayıyla tüp bebek süreci başlatılabilir. Tüp bebek tedavisinde ilk olarak babanın sperm hücreleri alınır. Ardından annenin yumurta hücreleri ağrısız bir şekilde, genellikle anestezi altında, rahim içerisinden çıkarılarak laboratuar ortamına aktarılır. Klasik ya da mikroenjeksiyon metotlarıyla döllenme sağlandıktan sonra embriyo oluşumu beklenir. Oluşan embriyo anne rahmine bırakılarak gebelik sağlanmış olur.

               Tüp bebek ile bu şekilde gebe kalındıktan sonra, birkaç hafta cinsel ilişkiden uzak durulması önerilmektedir. Bu konuda bilimsel bir çalışma bulunmamakla birlikte, jinekolog İzmir uzmanları tecrübelerine ve bilgi birikimlerine dayanarak yumurtanın rahim duvarına tutunmasından emin olunması ve erken düşük risklerini önlemek adına döllenme sonrası birkaç hafta cinsel diyet tavsiye etmektedir.

               Tüp bebek kaç kez denenir konusunda ise, genel uygulama 3 kez denenmesi yönündedir. Teknik ve pratik olarak 3. seferden sonraki denemelerde başarılı gebelik elde edilme ihtimali olmakla birlikte, çiftler için artan maliyet nedeniyle 3 kez başarısız sonuçlanan tüp bebek denemelerini dördüncü kez denemeler tavsiye edilmemektedir. Yine de çiftin isteği doğrultusunda daha fazla deneme yapılabilir ve başarılı gebelik elde edilebilir.

Tüp Bebek Hakkında Merak Edilenler

Tüp Bebek Tedavisinde Kullanılan İlaçlar?

Tüp Bebek Hakkında Merak Edilenler. İzmir jinekolog uzmanları tarafından, tüp bebek tedavi sürecinde bir takım ilaçlardan destek alınmaktadır. FSH hormonu takviyesi odaklı ilaçların ve düşük önleyici etkisiyle bilinen Progestan ilacının yanı sıra, folik asit kullanımı da oldukça yaygındır.

Tüp Bebek Fiyatları

               Tüp bebek karar aşamalarını geçen ve tüp bebek desteği almak isteyen çiftleri ilgilendiren bir diğer önemli konu ise tüp bebek fiyatları olarak karşımıza çıkmaktadır. Yukarıda sayılan tedavilerden hangilerinin kullanılacağı, anne ve babanın çocuk sahibi olmaya ne düzeyde elverişli olduğu, ekstra cerrahi ya enjeksiyon işlemlerinin yapılıp yapılmayacağı gibi çok sayıda değişkene bağlı olarak tüp bebek fiyatları değişebilmektedir. Bununla birlikte, özel sağlık sigortaları tüp bebek tedavilerinin de bir kısmını karşılayabilecek şekilde düzenlenebilmekte ve bu da anne-baba adaylarının maliyetini ciddi ölçüde etkilemektedir.

Vajinal Enfeksiyon Nedir?

            Vajinal Enfeksiyon Nedir?   Kadınlara özgü hastalıklardan biri olan Vajinit, Vajinal enfeksiyon adıyla da anılabilmektedir. Genital bölgede çeşitli nedenlere bağlı olarak gelişebilecek bakteriyel bozulmalar, vajinal enfeksiyon olarak tanımlanabilir. İstenmeyen türde bakteri, mantar gibi mikroorganizmaların vajina bölgesinde üremesi ve bu bölgede iltihaba yol açması vajinal enfeksiyonun gelişim süreci olarak özetlenebilir.

               Elbette vajinal bölgede halihazırda çok sayıda ve çeşitli bakteriler bulunmakta olup, bunların kişiye bir zararı olmadığı gibi, diğer bakterilerin üremesine de yer bırakmamasıyla yarar sağlarlar. Buna göre, doğal vajinal bakterilerde azalma olması halinde, vajinit oluşumu riski büyük ölçüde artar. En önemli sebebi yanlış antibiyotik kullanımı olan vajinal enfeksiyonun oluşumunda, genital bölgedeki doğal bakterilerin varlığı önemli bir koruyucu görevi üstlenmektedir. İzmir kadın hastalıkları doktoru tarafından önerilen beslenme programları uygulanmalı ve özellikle cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların önüne geçilmesi için prezervatif gibi korunma yöntemleri tercih edilmelidir.

Vajinal Enfeksiyon Belirtileri

               Adet akıntılarından bağımsız olarak gelişen, genellikle kötü kokulu olan tüm akıntılar vajinit belirtisi olabilmektedir. Ayrıca adet kanamaları sırasında da, yine farklı renk ve kokularda akıntı görülmesi, vajinal enfeksiyon belirtileri arasında sayılmaktadır. Bu nedenle adet kanamalarının takip edilmesi bu enfeksiyonların erken teşhis edilmesinde büyük önem taşımaktadır. Zamanında tedavi edilmeyen vajinal enfeksiyonun, rahim içlerine doğru ilerleyerek cinsel bozukluklar başta olmak üzere pek çok hastalığa yol açabileceğini unutmamak gerekir.

               Akıntı haricindeki vajinal enfeksiyon belirtileri ise bu bölgede görülen olağan dışı kaşıntı veya yanma hissidir. Vajinal bölgede normal dışı ağrı ya da kaşıntı hisseden kadınların en kısa sürede jinekolog İzmir arayışında olmaları ve olası bir enfeksiyonu zamanında teşhis ettirmeleri oldukça önemlidir. Bununla birlikte, cinsel birleşme esnasında olağandan farklı bir ağrı hissedilmesi, gözle görülemeyen bir enfeksiyona işaret edebileceğinden yine bir uzmana başvurulması yararlı olabilir.

               Erkeklerde olduğu gibi kadınlarda da üreme bölgelerindeki enfeksiyonun en önemli belirtilerinden birisi şüphesiz idrar yaparken yanma hissidir. Bu hissi yaşayan kişilerin mümkün olduğu kadar erken İzmir kadın doğum doktoru randevusu alarak kontrole gitmeleri gerekmektedir. Yanma hissinin yanı sıra, vajinal bölgede gözle görülebilen kızarıklık ya da şişlik gibi belirtiler de vajinal enfeksiyona işaret edebilir. Özet olarak vajinal enfeksiyon belirtilerini sıralamak gerekirse;

– Vajinal bölgede gözle görülebilen kızarıklık/şişlik

– Cinsel birleşme esnasında hissedilen olağan dışı ağrılar

– İdrar yaparken ağrı hissedilmesi

– Vajinal bölgede hissedilen rutin dışı yanma ve kaşınma hissi

– Adet döngüsü sırasında, öncesinde veya sonrasında görülen normal olmayan renk ve kokulardaki akıntılar

Vajinal Enfeksiyon Neden Olur?

               Vajinal Enfeksiyon Nedir? Kadın genital bölgesinde yukarıda sayılan belirtilerle kendini gösteren Vajinit, kimyasal maddeler, mikroorganizmalar ve cinsel yolla bulaşma gibi çeşitli nedenlere bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Partnerin cinsel bölgesinde var olan bir enfeksiyon doğrudan vajina bölgesine bulaşabileceği gibi, meni akıntısı yoluyla da vajinit oluşum riski bulunmaktadır. Bu nedenle cinsel birleşme esnasında korunma oldukça önemlidir. Yine de korunma olduğu halde, partnerin testis ya da etrafındaki bölgelerde yaşayan mikroorganizmaların da vajinal bölgeye ulaşarak enfeksiyon bulaştırma/taşıma riski bulunmaktadır. Bu nedenle gözle görülemeyen ve korunma yöntemleri kullanıldığı halde enfeksiyonlar vajinaya ulaşabilmektedir. Bunu önlemek için ise, sağlıklı beslenme ve yanlış antibiyotik kullanımından kaçınmak oldukça önemlidir. Bağışıklık sistemi güçlü olan kadınlar, potansiyel bir enfeksiyon oluşumuna biyolojik olarak tepki verebilmekte bu enfeksiyonları büyümeden/oluşmadan yok edebilmektedir.

               Vajinit de denilen vajinal enfeksiyon cinsel yolla bulaşmanın yanı sıra, en yaygın olarak da yanlış antibiyotik kullanımından da ortaya çıkabilmektedir. Yukarıda bahsedildiği üzere vajinal bölgede bulunan yararlı bakteriler yanlış antibiyotik kullanımına bağlı olarak yok olabilmekte ve bu da zararlı bakteri ve parazitlerin oluşumuna yer hazırlamaktadır. Bu nedenle doğal ve yararlı bakterilerin korunması ve burada kurdukları kolonilerin yok edilmemesi, vajinal enfeksiyonu önlemenin en önemli yollarından birisidir. İzmir kadın hastalıkları doktoru, bu hastalıkların yanlış ilaç kullanımından kaçınma ve yine sağlıklı beslenme kanalından geçtiği belirtmektedir.

               Kimi zaman vajinal enfeksiyon oluşumu, doğal bakterilerin normalden fazla üremesiyle oluşabilmektedir. Bu durumu ön görme ya da önleme seçeneği fazla olmasa da, vajinit belirtileri göz önüne alınarak erken müdahale yapılması en iyi opsiyon olarak öne çıkmaktadır. İzmir kadın doğum doktoru ayrıca vajinal bölgenin temizliğinin doğru şekilde yapılmasının öneminden de bahsetmektedir.

Vajinal Enfeksiyon Nedir?

Vajinal Enfeksiyon Nasıl Geçer?

               Vajinal enfeksiyon, en nihayetinde istenmeyen mikroorganizmaların yol açtığı bir enfeksiyon olduğu için tedavisi de en bilinen doğrultuda antibiyotikler yoluyla yapılmaktadır. Genellikle oral yolla alınan tablet ya da kapsül antibiyotikler tercih edilir. Kimi enfeksiyonların türüne, şekline ve boyutuna göre ise sürülerek uygulanabilen krem şeklinde antibiyotik tedaviler bulunmaktadır. Rahim içlerine ilerleyen iltihaplarda ya da ilaçla tedavi edilemeyen bazı enfeksiyon türlerinde ise İzmir jinekolog tarafından cerrahi müdahale önerilmektedir. Antibiyotiklerle dıştan temizlenemeyen bu tür enfeksiyonlar, operasyon yardımıyla içten temizlenebilmektedir.

               Vajinal enfeksiyon tedavilerinden önce, elbette bu hastalıkların önlenmesi daha önemli bir konu olarak ön plana çıkmaktadır. Jinekolog İzmir birliği tarafından önerilen diyet programlarını takip ederek genital bölgede istenmeyen bakteri oluşumunun önüne geçebilir ya da önüne geçemediğiniz durumlarda bünyenin baş edebileceği bir bağışıklık sistemine sahip olmanız önerilir. Ayrıca çocuk sahibi olma amacı gütmeyen tüm ilişkilerde korunma yöntemlerinin kullanılması da öneriler arasında önemli bir yer tutmaktadır.

               Vajinal enfeksiyon tedavisi öncesinde dikkat edilecek hususlar olduğu gibi, tedavi süresince de İzmir kadın hastalıkları doktur tarafından bir takım yönergeler alacaksınız. Bunların en başında ise şüphesiz, enfeksiyon tedavisi tamamlanana kadar ilişkiden uzak durmanız yer almaktadır. Hem kendi tedavinizin aksamasına neden olabilir hem de partnerinize enfeksiyon bulaştırma riski taşıyabilirsiniz. Bu nedenle vajinal enfeksiyon tedavisi olumlu sonuçlanmadan cinsel birleşme yaşamamanız önerilir. Bununla birlikte tedavi süresinde uzman hekim tarafından önerilen beslenme programına uymanız da büyük önem arz etmektedir. Ayrıca enfeksiyon belirtileri geçmesine rağmen, uzman doktorun önerdiği sürelerde tedaviye devam etmeniz gerekmektedir, aksi takdirde enfeksiyon kısa sürede tekrarlayabilir.

Hamilelikte Vajinal Enfeksiyon

               Kadınlarda görülen vajinal enfeksiyon, gebelikte de kaçınılacak bir durum değildir. Hamilelikte vajinal enfeksiyon belirtileri, normal belirtilerle aynı olmakla birlikte, etkileri ve sonuçları farklı olabilmektedir. Hamilelik süresince gerçekleşen her türlü akıntı dikkatle takip edilmeli ve gebelikle ilgisi olmadığı düşünülen durumlarda ivedilikle İzmir jinekolog ile görüşme sağlamalı ve yaşadığınız belirtileri detaylıca paylaşmalısınız. Aynı şekilde kızarıklık, şişlik, yanma ve kaşınma gibi belirtileri olan hamilelikte vajinit durumunda, zamanında tedavi edilmemesi durumunda anne karnındaki bebeğe de ciddi zararlar verebilmektedir.

Suda Doğum Nedir?

               Suda Doğum Nedir? 21. yy ile birlikte hayatımıza giren, ancak son 3-4 yıldır özellikle sosyal medyanın etkisiyle daha sık karşımıza çıkan olgulardan en dikkat çekeni Suda Doğum konusudur. Henüz tecrübe etmemiş herkes büyük merak duygusu uyandıran konuyla ilgili en çok merak edilen soruları yanıtlayarak, İzmir kadın doğum doktoru arayanlara bir yönlendirme yapmış olalım. Öncelikle bir tanımını yapmak gerekirse, suda doğum temel olarak doğum için özel hazırlanmış bir havuz içerisinde normal doğum yoluyla gerçekleştirilir.

Suda Doğum Nasıl Olur?

               Sosyal medya paylaşımlarıyla birlikte her geçen gün daha fazla kullanıcı tarafından aratılan ve özellikle ilimizde İzmir jinekolog arayışlarına giren suda doğumla ilgili en çok merak edilen sorulardan birisi şüphesiz sürecin nasıl gerçekleştiğidir. Anne ve bebek için oldukça faydalı bir süreç olarak tavsiye edilen suda doğum, sıcaklığı sürekli olarak kontrol edilen yapay doğum havuzlarında gerçekleştirilir. İnsan vücut sıcaklığı 36,5 derece olduğu düşünülürse, doğum suyunun sıcaklığının 37 derece olacak seçilmesi oldukça ideal görünmektedir. Banyo suyu ılıklığındaki su, tüm bakterilerden arındırılmış olarak anne için hazırlanır ve böylece oluşabilecek riskler ortadan kaldırılır. Uzman doktor ve eğitimli hemşireler eşliğinde gerçekleştirilmesi hayati önem taşıyan suda doğumun, normal doğumlardan ekstra bir riski olmadığı bilinmektedir. İşlem öncesinde İzmir kadın hastalıkları doktoru tarafından mutlaka anneye süreçle ilgili bilgi verilmeli ve nefes egzersizleri başta olmak üzere bir takım eğitimler verilmelidir.

Suda Doğum Nasıl Yapılır?

               İnsanın iç vücut sıcaklığıyla paralel olarak 37 santigrat derece olarak hazırlanan doğum havuzlarında gerçekleştirilen suda doğum, mutlaka bu konuda eğitimli ve yeterli tıbbi personel tarafından uzman doktor kontrolünde gerçekleştirilmelidir. Suda doğum nasıl yapılır sorusunda önce, kimler suda doğum yaptıramaz konusundan bahsetmek gerekir. Öncelikle aktif enfeksiyonu bulunan annelerin bu işlemi yaptırmamaları önerilir. Ek olarak rahim bölgesinde aktif kanaması olan anneler ile 37 haftanın altında doğum yapması gereken annelerin suda doğum yaptırılması önerilmemektedir. Ayrıca çoğul bebek taşıyan anneler ile bebeğinin kilosu standart aralıkların üzerinde olan kişilerin de suda doğum yaptırması uygun görülmemektedir.

               Bu nedenlerle suda doğum kararı veren anne ve taşıdığı bebek mutlaka çeşitli testlerden geçirilerek sürece uygunluğu İzmir kadın doğum doktoru tarafından kontrol edilmelidir. Hem anne, hem de bebeğin suda doğumuna engel bir durum görülmemesi halinde, uzman doktor tarafından eğitimli personel yardımıyla normal doğum şeklinde süreç gerçekleştirilir.

Suda Doğum Nedir

Suda Doğum Faydaları Nelerdir?

               Bilinen herhangi bir zararı ya da yan etkisi bulunmayan Suda doğum faydaları da oldukça ilginçtir. En önemli faydalar arasında annenin yaşadığı ağrı ve sancıları azaltması bulunmakla birlikte, ılık su kasılmalara da yardımcı olarak doğumu kolaylaştırmaktadır. Ayrıca bebek üzerinde de bazı olumlu etkileri olduğu bilgileri mevcuttur. Yapılan boylamsal çalışmalarda suda doğumu gerçekleşen bebeklerin, sezaryen ya da normal doğum şeklinde dünyaya gelen bebeklere göre daha sakin bir yapıda oldukları ve gergin olmadıkları, daha huzurlu bir erken bebeklik dönemi geçirdiklerine dair bulgular vardır.

               Bunlara ek olarak, bebeğin dış dünyaya adaptasyonu kolaylaştırdığı de bilinen bir faydadır. Anne karnında sıcak bir ortamda bulunan bebeğin, sterilize amaçlı soğutulmuş odada dünyaya gelmesindense, anne karnıyla aynı sıcaklıktaki suyun içerisinde dünyaya gelmesi arasında anlamlı bir fark vardır. Bebeğin dünyaya uyumunu ciddi ölçüde kolaylaştıran ılık su, annenin doğum gerginliğini de azaltarak yine bebeğin üzerindeki baskıyı azaltmakta ve huzuru artırmaktadır.

               Zaten kasılmaların rahatlaması, rahim ağzının rahat açılması ve annenin rahat hareket edebilmesi gibi olumlu etkileri bulunan suda doğum sürecinde, genellikle suni sancı ya da doğum bölgesine kesik atılması gibi dış müdahalelere gerek kalmamaktadır. Suda doğum gerçekleştirmek için aradığınız jinekolog İzmir ilinde mevcut olup, referansları hayli olumlu seviyededir.

Suda Doğum Havuzu Nasıl Olur?

               İzmir Kadın hastalıkları doktoru tarafından hazırlanan doğum suyu, küvet mantığında hazırlanmaktadır. Annenin iç vücut sıcaklığı olan 36,5 dereceye oldukça yakın olan 37 derece sıcaklığa sahip su, banyo suyu ılıklığında ayarlanmaktadır. Elbette sürekli olarak ısının korunması için takip edilirken, bakterilerden arındırılmakta ve anne ile bebek sağlığı açısından risk taşıyan etkenler ortadan kaldırılmaktadır. Bu sayede hem anne hem de bebek için hem güvenli bir doğum ortamı oluşturulurken, hem suyun rahatlatıcı etkilerinden yararlanılır.

               Suyun rahatlatıcı etkileri sayesinde, doğum sancıları anlamlı ölçüde azalmakta buna karşılık doğum süresi bir o kadar kısalmaktadır. Çoğu vakalarda suni sancıya bile gerek kalmadan suda doğum gerçekleştirilebilmektedir. İzmir kadın doğum doktoru tarafından yönetilen süreçte, uzman doktora suda doğum konusunda eğitimli sağlık personeli eşlik etmektedir. Burada elbette anne adayının da doğum işlemi öncesinde suda doğumla ilgili detaylı bir şekilde bilgilendirilmiş olması gerekmektedir.

               Suda Doğum Nedir? Doğum için özel olarak hazırlanan havuzlar içerisine ideal sıcaklıkta ve her türlü bakteriden arındırılmış bir havuz kullanılmaktadır. Kesinlikle yüzme havuzu olarak düşünülmemesi gereken suda doğum havuzları, en ince değerlerine kadar analiz edilmekte ve suda doğum için ideal bir ortam oluşturulması esasına göre hazırlanmaktadır. Bu nedenle suda doğum yaptırmak isteyen anne adaylarının mutlaka bu alanda deneyimli ve olumlu referansları bulunan merkezlere yönelmesi gerekmektedir. Yanlış ya da uygun olmayan havuzlarda gerçekleştirilen doğumlar, anne ve/veya bebeğe hasarlar verebilmektedir. Suda doğum süreci için analiz edilen değerlere sahip olan uygun bir doğum havuzu içerisinde ve yetkin sağlık ekibiyle gerçekleştirilen suda doğum süreci, hem anne hem de bebek için oldukça kolay ve risksiz bir süreç oluşturmaktadır.

İzmir Suda Doğum Fiyatları

               Jinekolog İzmir arasını sonuçlandıran anne adaylarını bekleyen en önemli sorulardan birisi şüphesiz İzmir Suda Doğum fiyatları olmaktadır. İstanbul ve Ankara’da sunulan fiyatlara paralel olarak sunulan hizmetin ücreti de diğer metropollerimiz ile aynı seviyededir. Elbette anne adayının ve bebeğin sağlık durumuna, yapılacak olan işlemlere, anne adayının varsa sağlık sigortası ve bunun kapsamına, özel sağlık sigortası yoksa genel sağlık sigortası kapsamına bağlı olarak değişebilmektedir. İzmir suda doğum fiyatları 2022 yılı için tüm bu etkenler ışığında 4.000 TL ila 25.000 TL bandında belirlenebilmektedir. Daha detaylı bilgi almak için merkezimizden randevu alabilir ya da müşteri temsilcilerimizin size ulaşması için bize not bırakabilirsiniz.

HİV (AİDS) Nedir?

             HİV (AİDS) Nedir?  20. yüzyılın son çeyreğinde hayatlarımıza giren AIDS hastalığı, son yıllarda yapılan teknolojik ve sosyal çalışmalar sayesinde, eskisi kadar korkulan bir durum olmaktan çıkmıştır. Öncelikle kavram kargaşasının önüne geçmek gerekir. Kazanılmış Bağışıklık Yetersizliği Sendromu ifadesinin İngilizce karşılığının kısaltması olan AIDS, yaşanılan hastalığın adıdır. İnsan Bağışıklığı Yetmezliği Virüsü ifadesinin İngilizce kısaltması olan HIV ise, AIDS hastalığına neden olan virüsü ifade etmektedir. Dolayısıyla bir kişiye AIDS hastası denilebilmesi için, HIV pozitif bir testi olması gerekmektedir. Bununla birlikte her HIV pozitif vakada AIDS hastalığı gelişmediği, bazı kişilerin sadece bu hastalığı taşıyıcı olduğunu da belirtmek gerekir. Elbette AIDS hastası olmasa bile, HIV taşıyıcısı kişilerle temas kurarken, aşağıda belirtilen hususlara dikkat edilmesi İzmir kadın hastalıkları doktoru tarafından önerilmektedir.

               Bulaştığı kişide pek çok doku ve organda hasarlar oluşturan HIV virüsünün ana hedefi ise bağışıklık sistemidir. Bağışıklık sisteminde yer alan beyaz kan hücrelerini hedef alan virüs, kişiyi her türlü enfeksiyon ve hastalığa karşı savunmasız bırakmakta ve normal şartlarda tedavisi oldukça kolay olan hastalıklarda ölüme kadar götürebilmektedir. Bu nedenle jinekolog İzmir topluluğu da, AIDS hastalığında erken teşhisin altını çizmektedir. Zamanında teşhis edilmeyen/tedavisi başlamayan HIV virüsü, kişinin bağışıklık sistemine ciddi zararlar vererek, bireyin ömrünü ciddi ölçüde kısaltabilir.

HİV Belirtileri Nelerdir?

               HIV pozitif testinin, taşıyıcı kişiyle temasın ardından bir süre geçtikten sonra yapılması nedeniyle, öncesinde görülecek belirtiler oldukça önemlidir. HIV belirtilerinden birkaçını aynı anda ya da sırayla yaşıyor ve yakın zamanda HIV pozitif bir kişiye bulaşma yollarına paralel şekilde temas ettiyseniz, HIV pozitif çıkma olasılığınız hayli yüksektir. Elbette bunun artık eskisi kadar korkutucu bir durum olmadığını belirtmek gerekir. Sağlanan psikolojik desteklerin yanı sıra, gelişen teknolojinin imkanları sayesinde, HIV virüsünün neden olduğu vücuttaki hasarlar minimal düzeye indirilerek sağlıklı bir yaşam sunulabilmektedir. HIV belirtileri İzmir jinekologlar tarafından şu şekilde sıralanmaktadır:

– Egzama benzeri kaşıntı ve döküntüler

– 15-30 gün boyunca geçmeyen ishal

– Mide bulantısı ve kusma nöbetleri

– Ateş ve boğaz iltihabı (erken evrelerde)

– Cinsel organlarda yaralar (cinsel yolla bulaştıysa)

– Baş, eklem ve kas ağrıları

HİV (AİDS) Nedir?

HİV Nasıl Bulaşır?

               HİV Nedir , Nasıl Bulaşır? Kadın ve erkeklerde görülebilen, hem straight (heteroseksüel) hem de eşcinsel ilişkilerde bulaşması mümkün olan AIDS hastalığı, en çok cinsel yolla bulaşmakla birlikte, daha az oranda da olsa kan yoluyla da bulaşabilmektedir. Az bilinen bir AIDS bulaşma yolu da anne sütü olarak göze çarpmaktadır. Kan yoluyla bulaşan vakaların sayısı, toplam vakaya oranı %10-15 seviyelerinde seyretmektedir. Artan bilinçlenme ve dezenfekte teknikleri sayesinde, kan yoluyla HIV bulaşma oranları hayli düşük seviyededir. Öte yandan cinsel yolla bulaşan HIV vakaları tüm sayının %70 ila %80 kadarını oluşturmaktadır. İzmir kadın doğum doktorunun da önerdiği korunma tekniklerinin büyük ölçüde HIV virüsüne karşı da koruma sağladığı göz önüne alındığında, çoğu vakanın korunmasız ilişkiden kaynaklandığı söylenebilir. Elbette korunma yöntemlerinin de yaklaşık %97 oranında koruduğunu, %3 oranında korunmaya rağmen virüs bulaşması görülebilmektedir. HIV bulaşma yollarını şu şekilde sıralayabiliriz.

– Oral, anal ya da cinsel birleşme yoluyla yapılan ilişkiler

– Korunmasız cinsel birleşmeler

– Kadınlar arası eşcinsel ilişkilerde genital bölgelerin sürtünmesi

– Cerrahi aletler, şırınga, iğne ucu gibi tıbbi malzemelerin yetersiz dezenfektasyonu veya tek kullanımlık materyallerin tekrar kullanımı

– Anne sütü ile emzirme yoluyla anneden bebeğe

              HİV (AİDS) Nedir Tüm bu bulaşma yollarında korunma yolları olduğu gibi, virüs bulaşması sonrası tedavi süreçlerinin de daha etkin yönetilmeye başlamasıyla birlikte, HIV virüsünün bağışıklık sistemi üzerindeki etkisi en aza indirilebilmektedir. Kesin bir tedavisi olmayan AIDS hastalığına karşı, olumsuz etkileri baskılayıcı tedaviler uygulanarak, kişilerin normal hayatlarına devam edebilmeleri sağlanabilmektedir. HIV virüsü, solunum yolu, temas yolu gibi gribal yollardan bulaşmaması nedeniyle bu kişilerin izole edilmeden gündelik hayata devamına engel olmamaktadır. Elbette bu süreçte kişilere psikososyal destek verilmesi ve toplumun bu hastalığa karşı bilinçlendirilmesi de büyük önem arz etmektedir.

HİV Testi Nasıl Yapılır?

               AIDS hastalığına yol açan HIV testinin pozitif çıktığı her durumda AIDS hastalığı teşhisi konulmadığını belirtmek gerekir. HIV testi pozitif çıktığı halde hiçbir belirtiyi göstermeyen kişiler, bu hastalığın taşıyıcısı olarak hayatlarına devam edebilmekte ve bir takım tedbirler doğrultusunda çevreleri için risk faktörü oluşturmamaktadır. HIV testinin en güvenilir yöntemi elbette kan testidir. ELISA testi adı verilen antikor sayımı içeren test yapılarak vücutta HIV virüsü olup olmadığı tespit edilebilir. Bu sayım testinin elbette belirtilen sürelerde yapılması doğru sonuç alınmasını mümkün kılmaktadır. İzmir kadın hastalıkları doktoru tarafından da güvenle uygulanabilen antikor testi, doğru zaman aralığında yapıldığında yalancı sonuçları minimuma indirmektedir.

               Bunun yanında antikorlar üzerinde yer alan protein sayımları yapılarak da HIV virüsü teşhis edilebilmekte, bu yöntem genellikle kan testinin sağlaması niteliğinde yapılmaktadır. Bir diğer HIV testi ise, Covid salgınıyla hayatlarımıza giren PCR testi olup, pandemi öncesinde de HIV virüsü teşhisi için PCR testleri uygulanmaktaydı.

HİV Testi Ne Zaman Yapılmalı?

               HIV testinin doğru sonuç vermesi için doğru zaman aralığında yapılması esastır. HIV virüslü kişiye temas edilen tarihten itibaren 4 ila 6 haftalık sürenin sonunda yapılan HIV testi, yüksek oranda doğru sonuç vermektedir. Bu sürelerden önce yapılan testlerin yalancı negatif olma olasılığı hayli yüksek olmaktadır. Vücudun HIV virüsünü tanıyıp antikor üretmesi için gereken ideal süre 3 ila 8 hafta olarak tespit edilmiş olup, optimum süre ise 4-6 hafta olarak İzmir kadın doğum doktorları tarafından belirlenmiş ve uygulanmaktadır. Buradan alınan sonuçların ise, temastan itibaren 90 gün sonunda tekrarlanarak kesin sonuç elde edilmesi sağlanmaktadır.

HİV Testi Nerede Yapılır?

               HIV testi nerede yapılır sorusunun yanıtı oldukça geniş bir yelpazeye hitap etmektedir. Devlet hastaneleri, Üniversite hastaneleri, eğitim ve araştırma hastaneleri HIV testi yapabilmektedir. Bunun haricinde İzmir jinekolog hizmeti veren özel sağlık kuruluşları da kısa sürelerde HIV testi yapabilmekte ve müracaat eden hastaların gizliliğine yüksek önem atfetmektedir. Tüm kamu kuruluşları ve özel sağlık kuruluşları, tespit ettikleri HIV pozitif vakalarını sağlık bakanlığına bildirmekle yükümlü olmakla birlikte, hastaların gizliliğine yasal mevzuat gereği büyük önem verilmektedir. Ayrıca kişinin onayı ve rızası doğrultusunda çeşitli sivil toplum kuruluşları ve danışmanlık merkezlerine, psikolojik ve sosyal destek için bildirimde bulunulabilmektedir.