Rahim Alma Ameliyatı Nedir?

rahim alma ameliyatı nedir

Rahim alma ameliyatı, kadınların rahmini karın bölgesinden veya vajinal yoldan alınmasına denmektedir. Bir diğer adı da Histerektomidir. Hastanın durumuna göre ameliyatta rahmin tamamını veya belli bir kısmı alınmaktadır.

Rahim Alma Ameliyatı Hangi Durumlarda Gerçekleşir?

Rahim alma ameliyatı hastanın şikâyetine göre değişmektedir ve genel olarak şu durumlarda yapılır:

  • Yumurtalık kanseri
  • Rahim kanseri
  • Rahim ağzı kanseri
  • Çikolata kisti
  • Miyom veya miyom kaynaklı bel ağrısı, idrar kaçırma, sık idrara çıkma veya idrar yapamama
  • Aşırı kanama veya ara ara kanamalar
  • Rahim sarkması
  • Rahim kalınlaşması
  • Üreme organında bulunan enfeksiyon

Rahim Alma Ameliyatı Nasıl Gerçekleşir?

Rahim alma ameliyatı karın bölgesinden gerçekleşecekse; laparoskopik yani kapalı ameliyat şeklinde veya açık ameliyat şeklinde gerçekleşmektedir. Diğer bir ameliyat şekli de vajinal histerektomi şeklinde yapılır. Vajinal histerektomi de rahim, vajinal yoldan direkt alınmaktadır. Ameliyatın şekli kişinin boyuna, kilosuna ve hastanın durumuna göre değişiklik gösterebilir. Rahim alma ameliyatları kişiye göre değişiklik gösterse de genellikle bir veya üç saat arasında gerçekleşmektedir.

Rahim Alındıktan Sonra Nelere Dikkat Etmeliyiz?

Rahim alma ameliyatı ciddi bir ameliyattır ve ameliyat sonrasında da dikkatli davranmamız gerekir. Ameliyat sonrasın dikkat edeceğimiz bazı önemli hususlar şunlardır:

  • Rahim alma ameliyatından sonra 1-1,5 ay gibi bir sürede cinsel ilişkiye girilmemelidir
  • Ameliyat sonrasında 4 haftalık bir süre boyunca ağırlık kaldırılmamalı
  • Kişiyi zorlayacak egzersiz ve aktivitelerden uzak kalınmalı
  • Ameliyattan sonra ilk birkaç gün beslenmeye dikkat edilmeli ve sıvı ağırlıklı beslenilmeli
  • 4-6 haftaya kadar vajinal akıntı olursa sağlığa uygun pedler kullanılmalı
  • Genital bölge temizliğine dikkat edilmeli
  • Dikiş atılan yerlerin temizliğine dikkat edilmeli su ve sabun gibi ürünler kullanılmamalı
  • Karın bölgesinden yapılan ameliyatlarda kasıkları zorlayacak hareketlerden kaçınılmalı
  • Doktorun verdiği ilaçlar aksatılmadan kullanılmalı
  • Ameliyattan sonra 1 ay havuz, deniz gibi yerlere girilmemeli
  • Söylenilen tarihte doktor kontrollerine aksatılmadan gidilmeli
  • Ani kanama ve akıntılar olursa doktorla iletişime geçilmeli veya en yakın sağlık kuruluşuna müracaat edilmeli
  • Rahim alma ameliyatı sonrasında düzeli bir şekilde 15-20 dakika yürüyüş yapılmalı

“Rahmin Alınması Cinsel Hayatı Etkiler Mi?” yazımızı okumak için tıklayınız…

Daha fazla detaylı bilgi almak için https://opdrhasanulasbasyurt.com/kapali-rahim-alimi/ sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

HPV Aşısı Yaş Aralığı Nedir?

hpv aşısı yaş aralığı nedir

HPV, asıl adı Human Papillomavirus olarak literatüre geçen 100’den fazla türü olan bir virüs grubuna verilen isimdir. Cinsel yolla bulaşan bu virüs ile günümüzde oldukça sık karşılaşılmaktadır. Virüsün bazı türleri rahim ağzı kanserine yol açarken bazıları ise siğil oluşumu yapmaktadır.

HPV çoğunlukla belirti göstermediği için teşhis edilmesi çok zor olabilir. Bu nedenle gereken önlemlerin alınması son derece önemlidir. Bu önlemlerden en etkili olanı ise HPV aşısıdır.

HPV aşısı virüsün bazı türlerine karşı ve bu türlerin hastalığa neden olan etkilerine karşı koruma sağlar. HPV aşısı çoğunlukla kendisini siğille gösteren türe ve rahim ağzı kanserine neden olan virüs türlerinde etkili olur. Aşının etkili olduğu birkaç tür vardır bunlar:

  • Rahim ağzı kanserlerinin %80’ine yol açan 16 ve 18 tip
  • Genital siğillerin %90’ına yol açan 6 ve 11 tip
  • Çeşitli (rahim, anüs, vulva, vajina, penis ve gırtlak) kanserlere yol açan 31, 22, 45, 52 ve 58 tip olarak sayılabilir.

HPV aşısı halihazırda enfekte olan kişilere de uygulanabilir. Aşı virüsün diğer hastalık yapıcı etkilerine karşı koruma sağlar fakat enfekte olan türü iyileştirmez.

HPV aşısının ergenlik dönemine girmeden yapılması tavsiye edilir. HPV aşısı dünyada birçok ülkede çocukların rutin aşılanma süreçlerine dahil edilmiştir. Cinsel aktivitenin başlamadığı ve bağışıklığın en yüksek olduğu yaş aralığı olan 9-45 yaş aralığındaki kadın ve erkek bireylere aşı uygulaması yapılabilir.

HPV Aşısı Kimlere Uygulanır?

HPV aşısı hem kadın hem de erkek bireylere yapılabilir. Günümüzde yanlış bir algı olarak HPV aşısının sadece kadınlara uygulanması gerektiği söylenir. Fakat HPV erkeklerde de genital siğiller ile kendini gösterebildiği gibi penis ve anüs kanserine yol açan türleri de vardır ve aşı bu türlerde de etkilidir.

 Aşının erken uygulanması, bireylerin cinsel temasa ve HPV virüsüne maruz kalmadan önce uygulanması açısından çok önemlidir. Aşının çocuk yaşta yapılması hastalığa maruz kalma riskini minimuma indirmekte, hastalığın yayılmasını azaltmakta ve kanser riskini azaltmaktadır.

HPV Aşısı Nasıl Uygulanır?

HPV aşısı uygulamada bireyin yaşı önemli bir kriterdir. Aşının ilk dozunu alacak birey 9-14 yaş aralığında ise 2 doz aşı uygulaması yeterlidir ve ikinci doz ilk dozdan 6 ay sonra yapılabilir. 15-26 yaş aralığındaki bireylerde 3 doz uygulama yapılır. İkinci doz ilk dozdan 2 ay sonra ve üçüncü doz da 6 ay sonra yapılabilir. Yapılan araştırmalara göre 27-45 yaş aralığındaki bireylerin de 3 doz aşı yaptırması etkili olmaktadır.  

HPV Aşısı Koruyuculuğu Nedir?

HPV aşısının koruyuculuğunun bulunduğu belli başlı tipleri bulunmaktadır (6, 11, 16, 22, 18 31, 45, 52 ve 58 tip). Genç yaşta yapılan HPV aşısı bu tipteki HPV ile karşılaşılması durumunda tam koruma sağlar. Fakat aşı HPV’nin bütün tiplerinde etkili değildir. Bu nedenle erken yaşta yapılan aşının yanında düzenli Pap Smear testleri ve rutin kontrollerin yapılması çok önemlidir. Ayrıca HPV aşısı cinsel yolla bulaşan bütün hastalıklara karşı koruma sağlamayacağı için ilişki esnasında diğer korunma yöntemlerine de özen göstermek gerekir.

HPV aşısının koruyuculuk süresi 10 yıl olarak bilinse de yapılan son çalışmalara göre koruyuculuğun 10 yıldan fazla sürdüğü gözlemlenmiştir.

HPV aşısının; uygulandığı kız çocuklarında siğilleri ve kanser türlerini %86 oranında, genç yetişkinlerde ise %71 oranında azalttığı tespit edilmiştir. Ayrıca rahim ağzı kanserlerinde de HPV aşısının %40 oranında etkili olduğu bilinmektedir.

HPV tedavisinde alanında uzman jinekoloji doktoru için https://opdrhasanulasbasyurt.com/kadin-hastaliklari-jinekoloji/ sayfasını ziyaret edebilir, iletişim sayfasından bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Tüp Bebek Başarı Oranları Nedir?

Tüp bebek başarı oranı

Tüp bebek tedavisi, 30 yıldan fazla süredir uygulanan bir tedavi yöntemidir. Temel olarak yumurtanın ve spermin laboratuvar ortamında döllenmesi sağlanarak hücre bölünmelerinin gözlemlenmesi ve daha sonra embriyonun rahime yerleştirilmesi işlemidir. Bu bağlamda tedavide başarı farklı şekillerde ifade edilir.

İlk başarı kriteri “gebelik testi sonucunun pozitif çıkması” olarak tanımlanır. Bu kritere göre embriyo rahime başarılı bir şekilde transfer edilmiştir. Fakat pozitif gebelik testi başarılı bir sonuç için tek başına yeterli değildir. İkinci kriter ise “klinik gebelik” kriteridir. Embriyonun rahimde görülmesi olarak tanımlanan bu kriter de bir başarı kriteridir fakat yalnızca bu kritere bakılarak yine tüp bebeğin başarılı bir sonuç verdiği söylenemez. Üçüncü ve başarılı bir sonucun asıl kriteri ise “eve canlı bebek götürme oranı” olarak ifade edilir. Bu kriter tüp bebekte gerçek başarı demektir. Tüp bebek tedavisi sonucunda oluşan gebeliğin doğumla sonuçlanarak çiftin evine canlı ve sağlıklı bir bebek ile dönmesi olarak bilinir.

Tüp Bebek Başarı Oranlarını Etkileyen Faktörler Nelerdir?

Tüp bebekte başarı oranlarını etkileyen birçok değişken bulunmaktadır. Bunlardan en önemli faktör hasta yaşıdır. Kadının yaşı yumurtalar ve yumurtlama açısından çok önemlidir. Yaş ilerledikçe yumurta sayısında azalma ve yumurta kalitesinde de düşüş olmaktadır. Yumurta sayısı ve kalitesi ne kadar yüksek olursa başarı oranı da o kadar yüksek olur.

Tüp bebek tedavisine başvuruya neden olan infertilite nedeni de tüp bebeğin başarıya ulaşmasına önemli bir etkendir. Bu nedenlerin araştırılması da tüp bebek uzmanı ile görüşülerek değerlendirilir ve buna göre bir tüp bebek yolu izlenir.

Bunların dışında hastanın fazla kilolu olması, rahimdeki sorunlar, sigara ve alkol tüketimi oranları, bağışıklık sistemi sorunları da hastanın yumurtalık rezervini olumsuz etkiler. Yumurtalık rezervi için sürece başlamadan yapılacak testler de başarı oranlarını ve başarıyı etkileyen faktörleri büyük ölçüde anlaşılır kılar.

Tüp Bebekte Başarı Oranını artırmak için yapılması gerekenler

Tüp bebek için başvurduğunuz merkezin başarı oranları oldukça önemlidir. Sürece başlamadan önce merkezin ve uzman doktorun iyice araştırılması gerekir.

Sürece başlamadan aylar öncesinde sigara ve alkol kullanımını bırakmakta fayda vardır. Süreç başlamadan önce çiftin kendisini psikolojik ve fizyolojik olarak hazırlamış olması gerekir. Çiftin bir uyum içerisinde olmaları oldukça önemlidir.

Süreç başladıktan sonra tüp bebek sonucunda oluşan gebelik normal bir gebelik süreci olarak değerlendirilir. Anne adayının beslenmesi de tedavide başarıya ulaşma konusunda son derece önem taşır. Yapılan araştırmalara göre Akdeniz tipi beslenmenin yumurta ve spermlere faydası oldukça fazladır. Akdeniz tipi beslenmeye göre çiğ badem, ayran, çiğ fındık, tam buğday, çavdar gibi tahıl ve karbonhidratların yanında haftada iki ya da üç kez protein kaynaklı gıdalarla da beslenmek gerekir. Su tüketiminin günde en az iki litre olması da büyük önem arz etmektedir. Bunların dışında erkek ve kadın için hormon düzenleyici gıdaların alınması sürece büyük katkı sağlar. Unutulmamalıdır ki tüp bebek bir ekip işidir ve çift sürece başlamadan öncesinden süreç sonuna kadar birbirlerine destek olmalıdır.

Tüp Bebekte Erkeğin Başarı Oranına Etkisi

Tüp bebekte erkeğin infertilitesinin nedenleri çoğunlukla bilinmese de aşırı kilo, fazla sigara ve alkol tüketimi, çevresel ve psikolojik olumsuzluklar, kimyasala maruz kalma, hormon sorunlar, enfeksiyona maruziyet, genetik problemlerden dolayı olabilir.

Erkek hastada tüp bebek süreci öncesinde alınan sperm örnekleri incelenerek sperm anomalilikleri varsa tedavide buna göre bir yol izlenebilir. Tüp bebek tedavisi hakkında detaylı bilgi almak için https://opdrhasanulasbasyurt.com/tup-bebek-tedavisi/ sayfasını ziyaret edebilir, bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Vajinal Ultrason Nedir?

Vajinal ultrason işlemi ile birlikte vajinanın içerisine prop adı verilen madde yerleştirilir ve rahim ile yumurtalık arasındaki bölgeye ultrason ile bakılır. Ultrasyon cihazıyla pelvik üzerinde görülemeyen yapılar yer alabilir.

Ancak gerçekleşen vajinal ultrason ile birlikte ayrıntılı bir görüntü şansı elde edilecektir. Ancak vajinal ultrason kızlık zarına zarar verme ihtimalinden dolayı bakire hastalar için tavsiye edilmez.

Vajinal Ultrason Nasıl Yapılıyor?

Vajinal ultrason ile birlikte hastalar jinekoloji masası üzerinde yerleştirilir. Yöntem uygulanmadan önce hastanın tuvaleti olup olmadığı konusu önemlidir. Tuvalet yapıldıktan sonra prop adı verilen cihaza kondom geçirilmesi gerekir.

Böylece jel sürülür ve uzman olan doktor tarafından ultrason sokularak rahimin içi gibi bölgeler incelenme işlemine başlanır. Ortalama olarak 10/15 dakika arası sürebilir. Pek çok hasta tarafından vajinal ultrason ağrılı mı gibi sorular sorulmaktadır. Ultrason sürecinde kendinizi serbest bıraktığınız ve sıkmadığınız takdirde herhangi bir ağrı vermeden kolaylıkla muayene süreci meydana gelecektir. Ancak stres ve sıkıntı gibi durumlarda kendinizi kasmanız biraz ağrı hissetmenize neden olabilir.

Vajinal Ultrason Hangi Hastalıkta Tercih Edilir?

Vajinal ultrason kadın doğum uzmanları tarafından sıklıkla tercih edilen hasta tanı yöntemlerinden birisidir. Genellikle hastalıkların tanısı alanında tercih edilmektedir;

  • Infertilite tedavisi amacıyla tercih edilir.
  • Gebelik kesesinin normal ultrason yolu ile görülmediği takdirde bu ultrason kullanılır.
  • Kadınlarda meydana gelen yumurtalık kisti gibi durumların tanısı amacıyla tercih edilir.
  • Endometriozis yani çikolata kisti durumlarında hasta için kontrol amacıyla kullanılır.
  • Adet dönemi içerisinde düzensiz bir süreç olmasına karşı kontrol amacıyla kullanılır.
  • Miyom adı verilen durumlarda tercih edilir.
  • Özellikle ileri yaştaki kadınlarda meydana gelen rahim ağzı kanseri gibi durumlarda kontrol amacıyla kullanılır.
  • Kadınlarda hamilelik durumundan korunmak amacıyla spiral yerleştirilmesi esnasında kontrol amacıyla kullanılır.

Vajinal Ultrason Hamilelikte Zararlı Mı?

Hamilelik sürecinde ilk 3 aylık dönem tehlikeli bir süreç olarak karşımıza çıkar. Bundan dolayı pek çok anne adayı tarafından vajinal ultrason korkutucu bir durum haline gelmektedir. Ancak yapılan araştırmalar doğrultusunda hamilelik sürecinde herhangi bir zararı yoktur. Hamilelik takip süreci içerisinde ortalama olarak 10 santim uzaklığında kalmaktadır.

Eğer anne adayı kilolu ise uzaklık daha da artar. Düşünülenin aksine tercih edilen vajinal ultrason ile birlikte bebek ve plesanta daha kolay bir şekilde incelenme şansı oluşturulmaktadır. Çeşitli unsurlar ve rahim ağzı kalınlığı gibi durumların ölçme amacıyla kullanılan oldukça faydalı bir yöntem olduğunu söylemek mümkündür.

Daha fazla detaylı bilgi için https://opdrhasanulasbasyurt.com/kadin-hastaliklari-jinekoloji/ sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

Şeffaf Vajinal Akıntı Neden Olur?

Vajinal akıntı, rahim ve vajinanın ağız kısmındaki küçük bezlerden salgılanan sıvıya denir. Bu sıvı, üreme sistemini ve vajinayı sağlıklı ve temiz tutmaya yarar.

Östrojen seviyesindeki değişikliklerden dolayı vajinal akıntı yaşayabilirsiniz. Östrojen seviyeniz yüksek olduğu zaman, östrojen rahim ağzında akıntı için uyarı verir ve vajinadan bir miktar mukuslu akıntı çıkabilir. Östrojen seviyeleri aşağıda belirttiğimiz durumlarda yüksektir;

  • Regl döngüsü esnasında, yumurta bırakılmadan bir süre önce,
  • Doğum sonrası bebekler annelerden östrojen emdiği için doğumdan sonra yaklaşık 2 hafta süreyle,
  • Ergenlik dönemindeki kızların ilk regl döneminden 2-3 ay önce,
  • Gebelik esnasında,
  • Östrojen içerikle ya da östrojen üretmeyi artıran ilaçları kullanan kadınlarda.

Hamilelikte oral yolla kullanılan doğum kontrol ilaçları ve cinsel anlamda uyarılma da akıntınızın görüntüsünü ve miktarını etkilemektedir. Menopoz döneminden sonra östrojen seviyeniz düşer ve olağan akıntı miktarınız azalır.

Vajinal Akıntı Miktarı Neye Göre Değişir?

Vajinal akıntı miktarı neye göre değişirsorusuna cevap vermek gerekirse şu şekilde açıklayabiliriz. Vajinal akıntıların miktarı her kişide büyük ölçüde değişiklik gösterebilir. Bu akıntıların rengi, miktarı ve yoğunluğu, bir kadının regl döngüsünün günlerine bağlı olarak değişebilmektedir:

  • 1 ila 5. Günler: Regl döngünüzün başlangıcında, vücudunuz rahim zarınızı döktüğünden dolayı akıntınız genellikle kanlı veya kırmızı renktedir.
  • 6 ila 14. Günler: Geçen belli bir süreden sonra, normal zamanlardan farklı olarak daha az vajinal akıntı fark edebilirsiniz. Yumurtalar olgunlaşmaya ve gelişmeye başladığı zaman, servikal salgı bulanık hale gelir ve rengi sarı ya da beyaz olur.
  • 14 ila 25. Günler: Yumurtlama döneminden birkaç gün önce akıntınız, yumurta beyazı diye tabir ettiğimiz kıvama benzer halde kaygan ve ince olur. Yumurtlama döneminden sonra; akıntı bulanıklaşır, sarı ya da beyaz ve genellikle yapışkan halde olur.
  • 25 ila 28. Günler: Servikal akıntı hafifler ve de minimum ölçüde görünür.

Vajinal Akıntı Çeşitleri

Vajinal akıntı çeşitleri nelerdir;

  • Beyaz Renkli Akıntılar

Çoğunlukla regl döngüsünün ilk zamanlarında ve son zamanlarında belli bir miktarda beyaz akıntınızın olması normal karşılanır. Bununla beraber, akıntı durumunuza kaşıntı da dahil olmuşsa ve yoğun, süzme peynirine benzeyen bir kıvama ya da görüntüye sahip ise, bu durum normal kabul edilemez ve doktora muayeneye gidilmesi gerekir. Bu gibi kaşıntılı ve kesilmiş süte benzeyen kıvamdaki akıntılar, akıntı mayası enfeksiyonu olabilir.

  • Berrak Görüntüdeki Akışkan Akıntı

Berrak görüntüde ve akışkan bir yapıda akıntınız var ise bu doğal olan bir akıntıdır. Herhangi bir zamanda görülebilen bu berrak ve akışkan olan akıntı, spor ve egzersizlerden sonra yoğun miktarda görülebilir.

  • Berrak Renkli ve Mukuslu Akıntı

Vajinal akıntınız berrak renkte ve akışkan değil de sümüksü, mukuslu bir haldeyse, bu akıntı sizin yumurtlama döneminde olduğunuzu belirtir. Bu akıntı türü de diğer akıntı türleri gibi normal türler arasındadır.

  • Kahverengi Renkte ya da Kanlı Akıntı

Akıntınız kahverengi ya da kanlı ise, regl döngüsü esnasında ya da sonrasında görülmüşse bu durum normal olarak karşılanır. Regl döneminizin sonunda akıntınız kırmızı veya kahverengi görülebilir. Ayrıca regl dönemleri arasında az seviyede kanlı akıntılar yaşanabilir. Bu gibi durumlar “lekelenme” olarak adlandırılır.

  • Sarı ya da Yeşil Renkli Akıntı

Kıvamı yoğun, kalın, köpüklü, kötü bir kokuya sahip olan yeşil ya da sarı renkte görülebilen bu vajinal akıntı türü normal karşılanmamaktadır. Bu akıntı türü trikomoniyaz enfeksiyonunun habercisi olabilir. Bu bakteriyel enfeksiyon cinsel ilişki aracılığı ile yayılabilir. Bu durumda eşinizle birlikte muayene ve tedaviye gitmeniz önerilir.

Daha fazla detaylı bilgi için https://opdrhasanulasbasyurt.com/kadin-hastaliklari-jinekoloji/ sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

Rahimde Bir Sorun Olduğu Nasıl Anlaşılır?

Kadınların büyük çoğunluğunun en çok sorun yaşadığı hastalıkların başında rahim hastalıları gelmektedir. Kadınlar bu nedenle; rahimde bir sorun olduğu nasıl anlaşılır gibi sorularına cevap aramaktadırlar. Rahim hastalıklarının bazı türleri ilaç tedavileri ile kısa sürede ve zorluklar yaşanmadan tedavi edilebilse dahi; hastanın hayati tehlike altında kalmasına neden olacak durumlar da görülebilmektedir. Bu nedenle, göz ardı edilmemesi gereken bir durum olduğu bilinmelidir.

Rahimde Görülen Hastalıklara Genel Bakış

Rahim hastalıkları söz konusu olduğunda, diğer çoğu hastalık gibi erken teşhis büyük bir önem taşımaktadır. Rahim hastalıkların başında en sık görülenler olarak; iyi huylu tümör, rahim kanseri, anormal rahim kanaması, miyomlar gelmektedir. Kısaca bu hastalıklara göz atmak isterseniz;

  • Rahim Kanseri: Rahim hastalıkları arasında tedavi edilmediği takdirde can kayıplarına neden olması sebebiyle en tehlikeli olanıdır. Rahim kanseri, endometrium kanseri olarak da bilinmektedir. Özellikle 50 yaşını geçmiş olan kadınlarda rastlanmaktadır. En önemli belirtileri arasında; vajinasal bölge lekelenmeleri, devam eden kanamalar, menopaza girmeyen kadınlarda regl dönemi dışında kanamalar, sulu akıntı görülmesi bilinmektedir. Öncelikli olarak ultrason ile kontrol edilir, kesin teşhis içinse biyopsi ile patolojik incelemeler yapılır. Tedavi için; cerrahi yöntemler, radyoterapi, kemoterapi uygulanır. Erken teşhis oldukça önemlidir.
  • Rahim Ağzı Enfeksiyonu: rahim ağzı enfeksiyonu hastalığında en büyük etken cinsel yolla bulaşan bakterilerdir. Bakteriler rahim ağzında birikir ve hızla çoğalır. Akıntının farklı renge sahip olması ve keskin kokulu olması ile kendini belli etmektedir. Kadınların yaklaşık olarak %40’ında görülür ve koruma için prezervatif ile cinsel ilişkinin tercih edilmesi önemlidir. Pap Smear testi ve kan testleri ile teşhis edilmektedir.
  • Rahimde Miyomlar: Miyom, rahimde bulunan kas ve bağlar nedeniyle görülen iyi huylu tümörlerdir. Rahim hastalıkları arasında en sık görülenlerdendir. Yaklaşık olarak kadınlarda %20 ile %25 arasında görülmektedirler. Bir tane olabileceği gibi birden fazla sayıda olmaları da sık rastlanılan bir durum olmaktadır. Bir miyom, yaklaşık 3 yılda portakal büyüklüğüne sahip olmaktadır. Üreme çağı hastalığı olarak bilinir; kanser değildir ve kansere dönüşmez.
  • Rahimde Polipler: regl döneminde kanamanın fazla olmasına neden olan ve rahim içerisine yerleşen yapılardır. Jinekolojik muayene ile tespit edilirler. İyi huyludurlar, sorunlara neden olmadan kendiliğinden iyileşirler.

Ancak; kötü huylu polip ve miyomlar rahim içi kanamalara ve ağrılara neden olabilmektedirler. Patolojik olarak incelenmeleri gerekmektedir. Doktor kontrolü önerilmektedir.

  • Rahim Sarkması: Rahimi tutan kasların ve ilgili bağların zayıflaması/gerilemesi nedeniyle oluşur. Sık doğum yapmış kadınlarda ve yaşlılarda sık görülmektedirler. Bazı durumlarda genetik olabildikleri içinse hiç doğum yapmamış kişilerde görülebilmektedirler. Sırt ve karın altında cinsel ilişki sırasında ağrı ile kendini belli eder. Öksürme, hapşırma gibi durumlarda idrar kaçırılmasına neden olabilmektedir.
  • Endometriozis: Halk arasında çikolata kisti olarak adlandırılan bir rahim hastalığıdır. Rahim iç dokusunun başka bir yerde büyümesi ile oluşur. Kesin tedavisi yoktur. Belirtileri; anormal regl kanamaları, cinsel ilişki esnasında ağrı duyulması, idrar yaparken ağrı olarak bilinmektedir. Laparoskopi ile tanısı koyulur.

Rahimde bir sorun olduğu nasıl anlaşılır sorunuza kesin cevap için bu sık rastlanılan rahim hastalıklarından herhangi birine ait belirtilerin sizde olup olmadığını sorgulamanızın yanı sıra; randevu alarak bir doktor kontrolünden geçmeniz önerilir.

Daha fazla detayı bilgi için https://opdrhasanulasbasyurt.com/kapali-rahim-alimi/ sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

Miyom Belirtileri, Tanı ve Tedavi Yöntemleri

Miyom, rahimde oluşan iyi huylu tümörler denir. Kansere dönüşme riski yoktur. Kadın üreme organlarında en sık görülen kanser türü olan miyomlara neyin sebep olduğu tam olarak bilinmiyor. Bununla birlikte, bir kadın hormonu olan östrojen hormonunun miyomların büyümesini hızlandırdığı bilinmektedir. Karın ağrısı ve şişlik en belirgin semptomlardır. Menopoza giren kadınlarda hastalığa neden olmayan küçük miyomlar genellikle tedavi gerektirmez. Ancak aşırı büyük ve ağrılı miyomlar da oluşabilmektedir. Hamile olan ve miyom barındıran bireylerin endişelenmesine gerek yoktur. Bu durum hamile bireye ve bebeğine zarar vermez.

Yaygın olmasına rağmen, birçok kadın rahimlerinde miyom olduğunu bilmeden tüm hayatlarını sürdürebilir. Çok büyük olan miyomlar tedavi edilmezse rahimde birtakım sorunlara neden olur. Ağrıya, mide bulantısına veya ateşe neden olabilir, iltihaplanabilir ve bazı durumlarda kısırlığa neden olabilir. Bir çiftin kısırlık tedavisi gördükten sonra kadın hamile kalabilir. Miyom, rahim kasını oluşturan hücrelerden gelişen bir büyümedir. Miyomların boyutu, şekli ve yeri büyük ölçüde değişir. Rahim miyom çeşitlerini şu şekildedir:

  • Saplı miyomlar: Saplı miyom denilen durumda, miyomu destekleyen ve onun rahme tutunmasını sağlayan ince bir sap oluşur. Subseröz veya submukozal miyomlar bu şekilde rahme tutunabilir.
  • İntramural miyomlar: En yaygın rastlanan miyom türüdür. Rahim kas duvarlarında görülür. Bu miyomlar rahmi esnetip genişletebilir.
  • Subseröz miyomlar: Rahim bölgesinin dış kısmında gelişir ve karın bölgesinin bir tarafının daha şişkin durmasına sebebiyet verebilir.
  • Submüköz miyomlar: Bu miyom, rahmin ortasındaki kas katmanlarında veya miyometriumda ortaya çıkar. Çok yaygın rastlanan bir miyom türü değildir.

Miyom Belirtileri ve Nedenleri

Miyomların neden oluştuğu tam olarak bilinmemektedir. Bununla birlikte, bazı araştırmalar ve klinik araştırmalar birkaç önemli faktöre işaret etmektedir:

  • Hormonlar: Bir kadın hormonu olan östrojen, büyümelerini hızlandırır. Vücuttaki östrojen seviyeleri, doğal olaylara bağlı olarak yükselebilir veya düşebilir. Örneğin, hamilelik östrojende artışa, menopoz ise azalmaya yol açar. İlaçlar ayrıca östrojen seviyelerinde bir değişikliğe neden olur.
  • Aile öyküsü: Miyomlar genetik olarak kalıtsal olabilir. Annenizde, kız kardeşinizde veya büyükannenizde varsa, sizde de olma ihtimali vardır.
  • Hamilelik: Hamilelik sırasında vücuttaki hormon dengeli oldukça değişmekte, östrojen ve diğer hormonlarının üretimi normale göre daha fazla gerçekleşmektedir. Bu durumda miyomlar hamilelik sırasında daha hızlı büyüyebilir.
  • Irk: Siyahi kadınlar, diğer ırk gruplarındaki kadınlardan daha fazla miyom riski altındadır. Ayrıca, siyah kadınlar genç yaşta miyoma sahip olabilir ve bu miyomlar çok daha fazla büyük ve fazla olabilir.
  • Çevresel faktörler: Erken adet görme, doğum kontrol hapı kullanımı, obezite, D vitamini eksikliği, yüksek miktarda kırmızı et tüketimi, düşük sebze, meyve ve süt ürünleri tüketimi ve yüksek alkol tüketimi, rahim miyomlarının gelişme riskini artırır.

Miyom belirtileri ise kısaca şöyle sıralanabilir:

  • Regl döneminde normalden fazla kanama,
  • Regl ağrısının artması,
  • Kansızlık,
  • Uzayan veya daha sık yaşanan regl kanaması,
  • Karın ve bel bölgesinde sıklıkla yaşanan sancı,
  • İlişki esnasında yaşanan ağrı,
  • Baskı hissi, idrar yaparken zorlanma veya sık sık idrara çıkma,
  • Kabızlık ve makat ağrıları gibi semptomlardır.

Miyom Teşhis ve Tedavi Yöntemleri

  • Miyom teşhisi için ultrason, histeroskopi, histerosalpingografi (HSG), laparoskopi ve MRI yöntemleri kullanılmaktadır. Miyom tedavisi ise şu aşamalardan oluşur:
    Gonadotropin salgılayan hormon ilaçları,
  • Progestin salgılayan rahim içi araç (RİA),
  • Traneksamik asit ve diğer ilaç türleri,
  • İleri durumlarda miyom ameliyatı,
  • Laparotomi, laparoskopi, histereoskopi gibi işlemler esnasında yapılan uygulamalar,
  • Eğer kişi artık çocuk sahibi olmak istemiyorsa rahmin alınması gibi işlemlerle tedavi uygulanabilmektedir.

Detaylı bilgi için https://opdrhasanulasbasyurt.com/kapali-rahim-alimi/ sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

Geçmeyen Vajinal Mantar Tedavisi

Vajinada oluşan mantar enfeksiyonu vajinal dokularda yoğun bir şekilde akıntı koku ve kaşıntıya sebep olur. Mantar enfeksiyonu ilk oluşmaya başladıktan sonra kontrolsüz biçimde çoğalmaya da devam eder. Oldukça yaygın olarak görülen vajinal mantar enfeksiyonu kadınların hayatları boyunca yaşadığı enfeksiyon türlerinden biridir. Vajinal mantar enfeksiyonları cinsel yolla bulaşmaz. Ancak cinsel hayatın ilk dönemlerinde düzenli hale gelmesiyle vajinal mantar enfeksiyonu görülmeye başlanır.

Vajinal Mantar Neden Olur?

Normal bir vajinada birden çok mantarlar ve bakteriler bulunabilir. Bu mantarlar dengeli biçimde ve zararsız görülen mantar çeşitleridir. Ancak bu mantar çeşitliliğinin bozulması sonucunda kandina albikans denilen mantar türü aşırı büyür ve normalden fazla çoğalmaya başlar. Bu durum mantar enfeksiyonlarının belirtisine ve çeşitli semptomlar göstermesine sebep olur. Ayrıca vajinal mantar oluşmasının en yaygın sebeplerinden biri de yukarıda belirttiğimiz mantar türü haricinde diğer mantar türlerinin de enfeksiyon oluşturmasıyla ortaya çıkabilir.

Vajinal Mantar Tedavisi Nasıl Gerçekleşir?

Vajinal mantarın önlenmesinde rol oynayan en önemli şey iç çamaşır hijyenine dikkat etmektir. İç çamaşırını pamuk ve çok sıkı tercih etmemek mantarın önlenmesini sağlar. Kokulu pedler, uzun süreli kullanılan tamponlar ve çeşitli vajinal kokular mantar enfeksiyonu oluşmasına sebep olabilir. Kısa sürede gerçekleşebilen vajinal mantar tedavisi için doktor tavsiyesine göre 3 ya da 7 gün içerisinde ilaç tedavisi sayesinde vajinal mantar enfeksiyonu iyileşme gösterebilir.

Ancak daha şiddetli ve yoğun görülen vajinal mantar enfeksiyonu yaşanırsa ilaç dozu ve kullanma süresi arttırılabilir. Vajinal mantar tedavisi için doktor muayenesi şarttır alternatif tedaviler güvenli değildir. Alternatif tedaviler sebebiyle iyileşme süreci zorlaşabilir ve mantarın şiddeti artabilir. Eğer doktor tedavisi ile belirtilen süre içinde vajinal mantar tedavisinde iyileşme görülmez ise ya da vajinal mantar iyileştikten sonra tekrar nüksederse tedavi şartlarını yeniden gözden geçirmek için doktora yeniden başvurulması gerekir.

Vajinal Mantar Enfeksiyonu Nasıl Teşhis Edilir?

Vajinal mantar enfeksiyonları ancak fiziki muayene sırasında görülür. Muayene sürecinde doktor, hastanın yaşadığı durumlar ile ilgili sorular sorar. Doktor eğer ki vajinal mantardan şüphe duyarsa vajinal akıntının test edilmesini ister. Enfeksiyona sebep olan mantar türü bu test sayesinde belli olur. Vajinal mantar enfeksiyonu belirtileri orta hafif ve şiddetli derecede kendini gösterebilir. Bu belirtiler içerisinde en yaygın olanı şiddetli kaşıntı ve kokudur.

Bunların haricinde idrar çıkarma esnasında yanma hissiyatı, vajinada görülen kızarıklık ve akıntı yaşanması da belirtiler arasında sıklıkla görülür. Vajinal mantar enfeksiyonundan şüphe duyulması halinde enfeksiyona sebep olan mantarı tanımlamak için doktor çeşitli testler yapar ve o mantar türüne uygun ilaç tedavisi uygular. Sonuç olarak vajinal mantar enfeksiyonu tedavisi için bireyin doktora muayene olması oldukça önemlidir. Vajinal mantar evde tedavi edilebilecek ve zamanla geçebilecek bir hastalık türü olarak görülmemelidir.

Daha fazla detaylı bilgi için https://opdrhasanulasbasyurt.com/kadin-hastaliklari-jinekoloji/ sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

Vajinismus Nedir? Kimlerde Görülür?

Neredeyse tüm dünyada görülebilen bir sorun olan vajinismus, ülkemizde kültürel nedenlerden kaynaklı olarak biraz daha fazla sıklıkta görülmektedir.

Ağrı eşiği düşük, genel korkulara fazlasıyla sahip, güven sorunu yaşayan, taciz öyküsü bulunan, ruhsal olarak olgunluğa erişmemiş, aile ya da çevre dolayısıyla yetiştirilme evresinde katı kurallara maruz kalan bireylerde görülme oranının daha fazla olduğu, bazı kliniklerce belirtilmektedir.

Vajinismus Nedir?

Vajen bölgesinde yer alan kasların istemsiz kasılmaları sonucunda cinsel fonksiyonlarda bozulmaların olmasıdır. Günümüzde, psikiyatri kliniklerinde tanısı koyularak istatistiki değerlendirmeye tabi tutulan kılavuzlarda yer almaktadır. Vajinismus ve öbür disparoni durumları ayrılması için genelde rahatsızlığın şiddet boyutu göz önünde bulundurularak bir değerlendirme yapılmaktadır.

Bu rahatsızlıktan müzdarip olan kadınlar; cinsel ilişkiye girmek isteseler dahi iradeleri dışında oluşan nedenler dolayısıyla ilişkiye giremezler. Kasılma ve birlikteliği önleme durumu sonucunda vajina kasları tarafından cinsel ilişki önlenmektedir. Bu kasılma durumları, sadece vajinada görülebildiği gibi tüm vücutta da görülebilmektedir.

Türleri Nelerdir?

Vajinismus hastalığı, cinsel birliktelik anlarının hangi döneme rastladığına göre sınıflandırılmaktadır.

Primer ve sekonder olarak 2 türde olduğu var sayılmaktadır.

Primer Vajinismus; ilk cinsel ilişki sırasında vajina kasılır ve ilişkiye girilemez. Vajinal muayene, fitil, vajinaya ilaç koyulması gibi müdahaleler de dahil olmak üzere bu konuda hassasiyetleri oldukça üst düzeydedir.

Sekonder Vajinismus; normal bir cinsel hayat sürdüren kadınların jinekolojik muayene, kürtaj, zor doğum gibi travmalara maruz kalmasının ardından meydana gelmektedir. Bu türe edinilmiş vajinismus da denilmektedir.  Bazı kadınlar ise menopoz sonrasında rahatsızlığa sahip olabilmektedirler. Yaş ilerlemesi ile beraber düşen östrajen seviyesi, nemlilik ve elastikiyet kaybına yol açar. Bu durum nedeniyle ilişki sırasında yoğun ağrılar başlar.

Vajinismus Belirtileri

Temel belirti, bölgesel kaslarda meydana gelen istemsiz kasılmalardır. Ancak durum şiddeti kişiden kişiye değişebilmektedir. Bazı hastalar, penetrasyonun zorlu da olsa gerçekleştiğini belirtirken bazı hastalarda bu durum imkansızdır.

Disparoni, cinsel birleşme zorluğu, cinsel birleşme gerçekleşmemesi, tampon kullanımına bağlı ağrı, jinekolojik muayene sırasında ağrı, ilişki sırasında kas spazmı olarak belirtileri sayılabilmektedir.

Vajinismus Kimlerde Görülür?

Vajinismus hastalığına sahip olan kadınlar, genellikle bu sorunu paylaşmayı tercih etmezler. Bu nedenle vaka sayıları gerçeği yansıtamamaktadır. Tahminlere dayalı olarak; %17’lik bir çoğunlukta oldukları tahmin edilmektedir bazı kaynaklara göre.

Hastalığın görüldüğü kişilerde bunun nedeni genel bir sınıflandırma ile yapısal ve psikolojik olarak 2’ye ayrılmaktadır. Neredeyse %90 psikolojik nedenler sonucunda ortaya çıkmaktadır. İlk geceden korkma, kızlık zarı korkusu, toplumsal namus kavramı, çevreden edinilen yanlış bilgiler, abartılı cinsel hikayeler bilinç altına yerleşir ve kişilerin cinsel ilişkinin korkulacak bir eylem olduğunu düşünmelerine neden olur. Bu olumsuzluklara maruz kalan kadınlarda da vajinismus rahatsızlığının görülme ihtimali artar. Ayrıca kadın tarafından olumsuz ilk ilişki deneyimi (acı, aşırı kanama, zorlanma) vajinismusa neden olmaktadır.

Yapısal olarak ise;

  • Vajina kısalığı
  • Vajen içinde perde
  • Kızlık zarında fazla kalınlık
  • Vajinal enfeksiyon
  • Pelvik inflamatuar hastalıklar
  • Bartholin kisti şeklinde nedenleri olabilmektedir.

Daha fazla detaylı bilgi için https://opdrhasanulasbasyurt.com/vajinismus-tedavisi/ sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

İdrar Sızması Neden Olur?

Böbreklerimizden gelen idrarın biriktiği mesane, halk arasında idrar torbası ya da idrar kesesi olarak da bilinmektedir. Beyin ve o bölgede bulunan sinirler tarafından mesanenin kasılıp gevşemesi kontrol edilmektedir. Mesane, idrar artışı yaşandıkça esneyen bir yapıya sahiptir ve buna bağlı olarak burada basınç artışı yaşanmamaktadır. Mesanenin alt ucunda bulunan kaslar kesenin ağzının kapalı kalmasını sağlarken sonraki adımda ise kontrolü hormonlarca yapılan üretra adı ile anılan bir kanal yer almaktadır.

İdrar sızması ya da kaçırma; idrarın istemsiz ve kontrolsüz olarak tutulamamasıdır. Çeşitli nedenlerden kaynaklı olarak her yaşta görülebileceği gibi ileriki yaşlarda daha da sık rastlanmaktadır. İdrar kaçırmanın kadınlarda daha fazla olduğu bilinmekte ve sürekli olarak tekrarlandığı durumlarda hastalık olarak kabul edilmektedir.

İdrar Sızması Nedenleri Nelerdir?

İdrar sızması kişinin yaşam konforuna etki etmekte ve hem psikolojik hem de sosyal olarak olumsuz yönde etkilemektedir. İdrar kaçırma nedenleri şu şekilde sıralanmaktadır;

  • Genetik faktörler
  • Kişilerin ileriki yaşlarda olması
  • İdrar torbası sarkması
  • Obeziteye sahip olma
  • Vajinal enfeksiyonların yaşanması
  • Sistit rahatsızlığı
  • Kabızlık
  • Menopoz
  • Şeker hastalığı
  • Zor gerçekleşmiş doğumlar
  • İdrar yollarında veya böbreklerde taş olması
  • Prostat büyümesi (erkeklerde)
  • Bazı ilaçların kullanımı (kas gevşetici, tansiyon düşürücü, idrar söktürücü, sakinleştirici, depresyon ve alerji ilaçları)
  • Demans Alzheimer hastalığı
  • Sinir sistemi hastalıkları
  • Vajina ile mesane arasında fistül oluşumu

İdrar Sızması Çeşitleri Nelerdir?

  • Stres inkontinansı: Sinir ve kas zayıflığından dolayı meydana gelen bu sızdırma çeşidi; özellikle hapşırma, öksürme, gülme ve ağır eşya taşıma gibi durumlarda idrar kesesinde basıncın artmasından kaynaklı olarak yaşanmaktadır.
  • Sıkışma tipi idrar kaçırma: Mesanenin kontrol dışı kasılması nedeniyle oluşan bu sızdırma çeşidi, aniden ve istemsiz bir şekilde yaşanmaktadır.
  • Mix tip: Bu sızdırma çeşidinde her iki duruma da rastlanılmaktadır.

İdrar Sızması Nasıl Tedavi Edilir?

İdrar sızması tedavisinde başarılı bir sonuç edilmesi, sızmanın hangi problemlerden kaynaklı olduğunun bulunmasına bağlı olmaktadır. Eğer sızmaya neden olan problem ortadan kaldırılırsa tedavide başarı yakalanabilinmektedir. Hastada aşırı kilo problemi varsa uygun diyet ve egzersizler ile zayıflaması sağlanır. Eğer sızma, kabızlık nedeni ile oluşmuş ise diyeti düzenlenmekte ve bu sorun için hekim tarafından uygun ilaçlar verilmektedir. İdrar yolu enfeksiyonlarında ise antibiyotik tedavisi uygulanmaktadır.

İdrar kaçırma problemi yaşayan kişiler, mutlaka bir üroloji hekimi ile görüşmelidir. İdrar kaçırma rahatsızlığında üroloji hekimlerince uygun görülen ilaç tedavisi de uygulanmaktadır. Bu rahtsızlığa sahip olan kişilerin bir hekimden yardım alması oldukça önemlidir.

Daha fazla detaylı bilgi için https://opdrhasanulasbasyurt.com/idrar-kacirma/ sayfasını ziyaret edebilirsiniz.