Polikistik Over Sendromu Nedir?

Polikistik Over Sendromu Kadınlar arasında en sık rastlanan hormonal bozuklukların başlıcalarından olan polistik over sendromu nedir sorusu kafaları kurcalamaktadır. Polistik over sendromu küçük ve iyi huylu çok sayıda kistin oluşması ile gelişmektedir. Kistlerin gelişimi ile birlikte kilo artışı, vücut genelinde tüylenme, adet düzensizliği ve sivilce oluşumu gibi birçok şikâyete de sebebiyet vermektedir. Bireylerin üreme organlarında ortaya çıkan kistler iyi huylu olsa da vücudun olağan işleyişini bozmaları ve anormal bir yapıya sahip olmaları sebebiyle, sendroma sahip kişilerde adet düzensizliği görülmektedir. Bu hastalığa sahip kişilerin hamile kalma ihtimalleri oldukça düşüktür.

Polistik over sendromuna sahip kadınların yumurtalıkları normal kişilere göre farklı bir şekilde görüntü vermektedir. Bu görüntü tıbbi teknolojik araçlar kullanılarak kadın hastalıkları doktoru tarafından kolaylıkla fark edilebilmektedir. Bu sayede tespit edilmesi kolaydır.

Polikistik Over Sendromu Nasıl Anlaşılır?

Polistik over sendromu gelişmeye başlar başlamaz belirti vermeyebilir. Hastalık bireyde vücudunda geliştikçe, bireydeki hormonların üretimi sırasında olağan olmayan durumlar ortaya çıkar ve çeşitli belirtiler görülmeye başlar. Adet düzensizliği hastalığın en çok görülen belirtilerinden biridir. Ancak adet düzensizliğini de bireyin yaşına göre incelemek daha doğrudur. Eğer ergenlik döneminin ilk 2 veya 3 yılında düzensizse endişelenecek bir durum yoktur. Ancak bu durum sonrasında da devam ederse polikistik over sendromundan şüphe edilebilir. Adet düzensizliği yanında görülen diğer belirtiler de şu şekilde sıralanabilir:

  • Geç ya da erken adet görmek, bazı dönemlerde ise hiç adet olmamak
  • Birden çok defa gerçekleşen düşük yapma durumu
  • Sebebi bulunamayan ani kilo artışı
  • Ciltte leke oluşumu
  • Yüz ve sırt bölgesinde normale göre çok fazla sivilcenin oluşması (Bu sivilceler normal sivilcelere göre daha uzun sürede geçerler.)
  • Ses kalınlaşması
  • Kısırlık
  • Vücutta normale kıyasla daha fazla istenmeyen tüylenmeler görülmesi
  • Depresyon, kaygı bozuklukları
  • Ciltte aşırı yağlanma

Bu gibi belirtileriniz olduğunda polikistik over sendromundan şüphelenmeli ve İzmir kadın hastalıkları uzmanlarından randevu alarak bu durumun tedavi edilmesini sağlamalısınız.

Polikistik Over Kisti Nasıl Yok Olur?

Polikistik over sendromunun tedavisi için her şeyden önce bu alanda uzman bir kadın hastalıkları doktoru ile iletişime geçmeniz gerekmektedir. Tanı konduktan sonra kadın hastalıkları doktoru ile bir endokrin uzmanı birlikte uygulanacak tedavinin kararını vermektedir. Tedavide genellikle ilk amaçlanan şey adet düzensizliğini kontrol altına almaktır. Sonrasında ise tüylenmenin önüne geçilmek istenir. Bunun için antiandrojenler kullanılmaktadır.

En sık kullanılan yöntem ise doğum kontrol haplarıdır. Doktorun uygun gördüğü tedavinin uygulanması ile birlikte bireylerin yapması önerilen şeyler de vardır. Polistik over sendromu yaşayan kişilere sık sık egzersiz yapması önerilmektedir. Ayrıca birey düzenli beslenerek de genel bir sağlıklı yaşam tarzına geçerek polistik over sendromunun etkilerini minimuma indirebilmektedir. Bu basit ama etkili yöntemler ile hastalığın ortaya çıkardığı olumsuzluklar ortadan kaldırılabilmektedir.

Polikistik Over Hangi Yaşlarda Görülür?

Polikistik over sendromu adet gören her yaş grubunda görülebilmektedir ancak sendromun daha sık görüldüğü bir yaş grubu bulunmaktadır. Sendromun genel olarak 35 yaş ve altındaki yaş gruplarında görüldüğü bilinmektedir. Hormonal bir problem olan polikistik over sendromunun erken yaşta tanısı her hastalıkta olduğu gibi oldukça önemlidir.

Erken yaşta tanısı konulan sendromun tedavi süreci daha kısa ve kolay olmaktadır. Erken tanı için 35 yaş altındaki kadınların bu süreçlerini oldukça dikkatli takip etmesi önem taşımaktadır. En çok risk altında bulunan bu grup, kadın hastalıkları doktoru ile birlikte adetlerinin düzensizliğini doğru bir şekilde takip edebilirlerse erken tanı yapılmasını o denli kolaylaştıracaklardır.

SSVD (Sezaryen Sonrası Vajinal Doğum) Nedir?

SSVD (Sezaryen Sonrası Vajinal Doğum) Nedir?

Kadınlar tarafından merak edilen bir konu olan sezaryen sonrası vajinal doğum yani kısaca SSVD nedir birlikte inceleyelim.

SSVD Nedir?

Bir kere sezaryen doğum yapıldıysa devamında da sadece sezaryen doğum yapılabileceği düşüncesi doğru değildir. Sezaryen olarak doğum yapmış olan bireyler eğer dilerlerse sezaryen sonrası vajinal doğum yapabilmektedir. Bu bağlamda SSVD nedir sorusunun cevabı bir veya birkaç kere sezaryen ile doğum yaptıktan sonra normal yolla da doğum gerçekleştirilebileceğidir. Ancak bu mümkün olsa bile bazı detaylara önem vermek gerekir. Bu konuda doğru bilgi ve yönlendirme ise kadın hastalıkları doktoru tarafından sağlanmaktadır.

SSVD Riskleri Nelerdir?

SSVD’nin en ciddi tehlikesi rahim rüptürü olarak isimlendirilen, geçmiş sezaryen işleminde oluşan kesi kısmının yırtılmasıdır. Böyle bir durum yaşanırsa bebeğin kalp atış hızı yavaşlamaktadır ve bu da bebek için hayati tehlike oluşturmaktadır. Sezaryen doğumda rahime atılan kesi dikey ise, normal doğumda kesinin yırtılma olasılığı çok yüksek olduğundan bu durumda çoğunlukla vajinal doğum tercih edilmemektedir.  Bu durum dışında sezaryen sonrası vajinal doğum riskleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:

  • Kanama ve enfeksiyon şikayetleri
  • Organ yaralanması
  • Bebeğin solunum sisteminde sorunlar
  • Vajinal doğuma başlansa bile sezaryene geçiş gerekmesi
  • Bebeğin yeni doğan ünitesinde bakılma gerekliliği
  • Doğuma bağlı bebek kaybı

Bahsedilen riskleri anne adayları bilmeli ve kabul etmelidir. Yoksa kadın hastalıkları doktoru bu sorumluluğu tek başına alamaz.

SSVD Faydaları Nelerdir?

SSVD nedir, riskleri nelerdir gibi durumları incelediğimize göre faydalarından da bahsetmemiz yerinde olacaktır. SSVD, bazı riskler bulundursa da bununla beraber bazı faydalar sağlamaktadır. Mesela, doğum sırasında daha az ilaç kullanılması anne ve bebek sağlığı için her zaman en iyi seçenektir. Aynı zamanda normal doğum sonrasında lohusalık dönemindeki iyileşme süresi kısalmakta, enfeksiyon riski azalmakta ve hatta kan kaybı da en az indirilmektedir.

SSVD sayesinde bebekle daha hızlı bir bağ kurulabilmektedir. Doğum sonrası en kısa zamanda bebeğin emzirilmesi, anne sütünün gelmesi bile daha hızlı olmaktadır. Bunlara ek olarak doğum sonrasında ortaya çıkan ağrı, şiddetli kanama, ateş gibi şikayetlerle daha az karşılaşılmaktadır. Bebek açısından da solunum sorunlarının daha az olmasını sağladığı bilinmektedir.

SSVD Kimler İçin Uygundur?

Her kadının hamilelik süreci farklı olmasına ve sezaryen sonrası vajinal doğum için kesin başarıyı getirecek bir faktör olmamasına rağmen, bilinen bazı faktörler SSVD’nin hangi bireylerde başarılı sonuçlanacağını tahmin etmeye yardımcı olabilmektedir. Örneğin, 90 kilo üzerinde beden ağırlığına sahip olan kadınlarda bu yöntem daha az başarı göstermektedir. Bebeği doğum ağırlığı da başarıyı etkileyen faktörler arasındadır.

Bebeğin doğum ağırlığı yükseldikçe sezaryen sonrası vajinal doğum başarısının görülme olasılığı oldukça azalmaktadır. SSVD operasyonunda başarılı olmak için gebenin yaşı da göz önüne alınması gerekmektedir. 35 yaş ve üzerindeki kadınların tekrar sezaryen doğum yapmaları daha uygun görülmektedir çünkü bu yaş üzerindeki kadınlarda SSVD’de görülen risklerle karşılaşma olasılığı 3 kat daha fazla olmaktadır. Önceki sezaryen doğumun nedeni SSVD operasyonunun yapılıp yapılmamasına karar vermede yardımcı olabilmektedir. Bu sebeple kadın hastalıkları doktoru önceki sezaryen operasyonunun sebeplerini dikkatlice gözden geçirmelidir.

Başarılı sezaryen sonrası vajinal doğum operasyonları arasında makat pozisyon ya da plasenta previa sebebiyle sezaryen operasyona alınmak zorunda kalmış gebeler sayılabilmektedir. Daha önceden de SSVD şekilde doğum yapmış olan kadınlarda da başarı oranı yüksektir. Tüm bunlara ek olarak sezaryen doğum sonrası çiftler yeni bir çocuk planı yapıyor ise anne adayının tam anlamıyla iyileşmesi için en az 2 yıl beklenmesi gerekmektedir.

Polikistik Over Sendromu Nedir?

Polikistik Over Sendromu Nedir?

Kadınlar arasında en sık rastlanan hormonal bozuklukların başlıcalarından olan polistik over sendromu nedir sorusu kafaları kurcalamaktadır. Polistik over sendromu küçük ve iyi huylu çok sayıda kistin oluşması ile gelişmektedir. Kistlerin gelişimi ile birlikte kilo artışı, vücut genelinde tüylenme, adet düzensizliği ve sivilce oluşumu gibi birçok şikâyete de sebebiyet vermektedir. Bireylerin üreme organlarında ortaya çıkan kistler iyi huylu olsa da vücudun olağan işleyişini bozmaları ve anormal bir yapıya sahip olmaları sebebiyle, sendroma sahip kişilerde adet düzensizliği görülmektedir. Bu hastalığa sahip kişilerin hamile kalma ihtimalleri oldukça düşüktür.

Polistik over sendromuna sahip kadınların yumurtalıkları normal kişilere göre farklı bir şekilde görüntü vermektedir. Bu görüntü tıbbi teknolojik araçlar kullanılarak kadın hastalıkları doktoru tarafından kolaylıkla fark edilebilmektedir. Bu sayede tespit edilmesi kolaydır.

Polikistik Over Sendromu Nasıl Anlaşılır?

Polistik over sendromu gelişmeye başlar başlamaz belirti vermeyebilir. Hastalık bireyde vücudunda geliştikçe, bireydeki hormonların üretimi sırasında olağan olmayan durumlar ortaya çıkar ve çeşitli belirtiler görülmeye başlar. Adet düzensizliği hastalığın en çok görülen belirtilerinden biridir. Ancak adet düzensizliğini de bireyin yaşına göre incelemek daha doğrudur. Eğer ergenlik döneminin ilk 2 veya 3 yılında düzensizse endişelenecek bir durum yoktur. Ancak bu durum sonrasında da devam ederse polikistik over sendromundan şüphe edilebilir. Adet düzensizliği yanında görülen diğer belirtiler de şu şekilde sıralanabilir:

  • Geç ya da erken adet görmek, bazı dönemlerde ise hiç adet olmamak
  • Birden çok defa gerçekleşen düşük yapma durumu
  • Sebebi bulunamayan ani kilo artışı
  • Ciltte leke oluşumu
  • Yüz ve sırt bölgesinde normale göre çok fazla sivilcenin oluşması (Bu sivilceler normal sivilcelere göre daha uzun sürede geçerler.)
  • Ses kalınlaşması
  • Kısırlık
  • Vücutta normale kıyasla daha fazla istenmeyen tüylenmeler görülmesi
  • Depresyon, kaygı bozuklukları
  • Ciltte aşırı yağlanma

Bu gibi belirtileriniz olduğunda polikistik over sendromundan şüphelenmeli ve İzmir kadın hastalıkları uzmanlarından randevu alarak bu durumun tedavi edilmesini sağlamalısınız.

Polikistik Over Sendromu Nedir

Polikistik Over Kisti Nasıl Yok Olur?

Polikistik over sendromunun tedavisi için her şeyden önce bu alanda uzman bir kadın hastalıkları doktoru ile iletişime geçmeniz gerekmektedir. Tanı konduktan sonra kadın hastalıkları doktoru ile bir endokrin uzmanı birlikte uygulanacak tedavinin kararını vermektedir. Tedavide genellikle ilk amaçlanan şey adet düzensizliğini kontrol altına almaktır. Sonrasında ise tüylenmenin önüne geçilmek istenir. Bunun için antiandrojenler kullanılmaktadır.

En sık kullanılan yöntem ise doğum kontrol haplarıdır. Doktorun uygun gördüğü tedavinin uygulanması ile birlikte bireylerin yapması önerilen şeyler de vardır. Polistik over sendromu yaşayan kişilere sık sık egzersiz yapması önerilmektedir. Ayrıca birey düzenli beslenerek de genel bir sağlıklı yaşam tarzına geçerek polistik over sendromunun etkilerini minimuma indirebilmektedir. Bu basit ama etkili yöntemler ile hastalığın ortaya çıkardığı olumsuzluklar ortadan kaldırılabilmektedir.

Polikistik Over Hangi Yaşlarda Görülür?

Polikistik over sendromu adet gören her yaş grubunda görülebilmektedir ancak sendromun daha sık görüldüğü bir yaş grubu bulunmaktadır. Sendromun genel olarak 35 yaş ve altındaki yaş gruplarında görüldüğü bilinmektedir. Hormonal bir problem olan polikistik over sendromunun erken yaşta tanısı her hastalıkta olduğu gibi oldukça önemlidir.

Erken yaşta tanısı konulan sendromun tedavi süreci daha kısa ve kolay olmaktadır. Erken tanı için 35 yaş altındaki kadınların bu süreçlerini oldukça dikkatli takip etmesi önem taşımaktadır. En çok risk altında bulunan bu grup, kadın hastalıkları doktoru ile birlikte adetlerinin düzensizliğini doğru bir şekilde takip edebilirlerse erken tanı yapılmasını o denli kolaylaştıracaklardır.

Dış Gebelik Nedir ? Dış Gebelik Belirtileri Nelerdir?

Dış Gebelik Nedir ? Dış Gebelik Belirtileri Nelerdir?

Bu rahatsızlık, kadın hastalıkları arasında bulunan ve birçok kadın tarafından araştırılan bir konudur. Öyleyse dış gebelik nedir, belirtileri nelerdir gibi sorulara birlikte detaylı bir şekilde göz atalım.

Dış Gebelik Nedir?

Sağlıklı bir gebelikte döllenmiş yumurtanın rahim içerisindeki endometriyum tabakasına tutunmuş halde bulunması ve burada gelişime başlaması beklenmektedir. Eğer döllenmiş yumurta yani embriyo rahmin dışındaki herhangi bir yere tutunur halde ise buna dış gebelik ya da ektopik gebelik adı verilmektedir.

Kadın hastalıkları doktoru olan kişiler bu dış gebeliğin sağlıklı ve normal bir gebelik olmadığını, bu durumun anne sağlığı üzerinde riskler oluşturduğunu belirtmektedir. Bu şekilde gelişen gebelik anne sağlığı üzerinde hayati risklere sebep olduğundan bu tarz gebeliklerin devam etmesinin mümkünatı yoktur. Dolayısıyla dış gebeliğin mümkün olan en kısa vakitte sonlandırılması gerekmektedir.

Dış Gebelik Belirtileri Nelerdir?

İlk olarak bilinmesi gereken dış gebelik nedir sorusunun cevabına ek olarak belirtilerini incelemekte de fayda vardır. Dış gebelikte de normal hamilelik belirtileri de yaşanabilirken normal durumlara ek farklı belirtiler de söz konusudur. Şüpheleri dış gebeliğe yönlendiren en yaygı ve önemli belirtiler aşağıdaki gibi sıralanabilir:

  • Vajinal kanama ve lekelenmeler
  • Karnın belli tek bir tarafında meydana gelen yüksek şiddetli ağrılar
  • Bıçak saplanmasına benzer keskin ağrılar
  • Sindirim sisteminde bozukluklar
  • Kilo kaybetme
  • Baş dönmesi, bayılma
  • Rektal basınç
  • Kanama sebebiyle omuz ağrısı ya da sık sık boşaltıma çıkma isteği

Bu tarz ağrılar yaşayan ve belirtiler gösteren gebelerin mutlaka kadın hastalıkları doktoru ile görüşmesi gerekmektedir.

Dış Gebelik Nedir

Dış Gebelik Kimlerde Görülür?

Dış gebelik, her kadında görülmesi mümkün olan bir durumdur. Bu sebeple aktif bir cinsel hayatı bulunan tüm kadınlar risk altındadır. Ancak dış gebeliği oluşum riskini arttıran bazı faktörler de bulunmaktadır. Gebelik yaşının 35 yaş ve üzerinde olması, birden fazla kürtaj operasyonu geçirmiş olmak, önceden de dış gebelik geçirmiş olmak, pelvik inflamatuar hastalık geçirmek, doğurganlık arttırıcı ilaç ve tedavilerle gerçekleşmiş gebelikler, cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve sigara kullanımı gibi etkenler dış gebelik riskini arttıran faktörler arasındadır.

Bu risk faktörlerinden birkaç tanesine sahip olan kişiler gebelik planlarken İzmir kadın hastalıkları uzmanları ile görüşmeli ve bu riski en aza indirmek için önlemler almalıdır. Bu kişilerin gebe olması halinde dış gebelik ihtimali göz ardı edilmemeli ve muayeneleri daha sık ve detaylı bir şekilde yapılmalıdır.

Dış Gebeliğin Riskleri Nelerdir?

Döllenen yumurtanın rahim dışında yerleşip gelişmesi ile oluşan dış gebelikte, gebelik normal seyirde devam etmemektedir. Yumurtanın döllenmesinden sonra büyüme gösteren dokular farklı yapıları tahrip etmektedir. Eğer bu durum fark edilmez ise anne vücudunda tehlikeli kanamalara sebebiyet vererek hayati risk doğurabilmektedir. Bir iç kanama ile karşı karşıya kalındığında anneni hayatını kaybetmesi ne yazık ki olasıdır, bu sebeple erken tanı önem taşımaktadır.

Dış gebelik erken dönemde tedavi edilirse, hem hayati riskin ortadan kaldırılmasına olanak tanımakta hem de ilerleyen zamanlarda doğurganlığı olumsuz etkilememektedir. Tedaviye geç kalındığı vakit hayati tehlikenin yanı sıra doğurganlığın etkilenmesi de söz konusudur.

Bu paragrafta bahsedilen risklerden dolayı, dış gebelik ihtimalini arttıran etkenlere sahip olan bireylerin bu konuda hassas olmaları gerekmektedir. Bu bireyler herhangi bir gebelik durumunda mutlaka bir kadın hastalıkları doktoru ile iletişime geçmeli ve herhangi bir tehlike görülüyorsa bu konuda gerekli önlemleri doktorunun tavsiyesine uyarak almalıdır. Bu sayede dış gebelik riskinin erken tanılanması da mümkün olabilir.

Çikolata Kisti

Çikolata kisti, endometriozis olarak da bilinir, tuba uterina (fallop tüpleri) ya da rahim dışında karın boşluğunun herhangi bir yerinde endometrium dokusunun bulunması olarak adlandırılan durumdur.

Olması gereken yerden farklı bir yerde bulunan bu endometrium dokusu kendi adet döngüsüne sahiptir. Karın boşluğunda yapışıklık, kısıtlık, tuba uterinanın görevini düzgün bir şekilde yerine getirememesi, yumurtaların kalitesiz olması gibi birtakım olumsuz durumlara yol açabilir.

Çikolata kisti belirtileri hafif düzeyde olduğundan ve bireyler doktora geç başvurduğundan genellikle kısırlık durumunda yapılan tetkiklerle teşhis edilen bir durumdur. Teşhis için göbek bölgesinden küçük bir kesi açılarak laparoskopi tekniği ile kamerayla karın içine girilmesi gerekmektedir.

Çikolata Kisti Belirtileri

Çikolata kisti belirtileri her bireyde farklı şiddette görülebilmektedir. Ayrıca tüm belirtiler tüm bireylerde görülmeyebilir. Belirtiler;

  • Cinsel ilişki esnasında veya sonrasında ağrı,
  • Bel ve karın bölgesinde görülen ağrı ve kramp problemlerinin sık yaşandığı adet süreci (Dismenore),
  • İdrar veya büyük abdest yaparken ağrı,
  • Kısırlık,
  • Aşırı adet kanaması,
  • Adet döneminde görülen şişkinlik, mide bulantısı, kabızlık veya ishal, yorgunluk şeklindedir.
Çikolata Kisti

Çikolata Kisti Neden Olur?

Kistin nedenleri yapılan araştırmalar ile tam olarak tespit edilememiştir. Bilim insanları bu duruma neden olabilecek birtakım teoriler geliştirmiştir. Bunlar;

  • Genetik etkenler
  • Bağışıklık sisteminin zayıf olması
  • Lenf dolaşımı ya da kan dolaşımı ile endometrial dokunun yayılarak farklı organlara yerleşmesi
  • Ters yönde adet görme şeklindedir.

Ancak hangisinin tam olarak problemin nedeni olduğu henüz tespit edilememiştir. Bunun dışında farklı birkaç durumun bir araya gelmesinin kiste yol açabileceği düşünen bilim insanları da vardır.

Çikolata Kisti Tedavisi

Kist tedavisi, bireyde görülen çikolata kisti belirtileri tespit edilerek kişiye özel biçimde bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanı (jinekolog) tarafından planlanır ve takip edilir.

Bireyde ilk olarak ilaç tedavisi uygulanıp süreç takip altına alınır. Ardından eğer ilaçla bir gelişme olmazsa cerrahi müdahale gerekli görülebilir.

Bunun dışında bireyin durumuna ve yaşadığı belirtilere göre; ağrı kesici ve gebelik düşünülmüyorsa hormon tedavisi verilebilir. Hormon tedavisi yalnızca devam ettirildiği sürece bireydeki belirtileri ortadan kaldıran geçici bir çözümdür. Tedavi bırakıldıktan sonra ağrı ve diğer şikayetler yeniden başlayabilir.

Bu nedenle hem kalıcı bir çözüm isteyen hem de çocuk yapmayı planlayan kadınlarda cerrahi müdahalenin gerekli görülebilir.

Bunların dışında bireyin östrojen seviyesini düzensizliğe itebilecek biçimde sağlıksız beslenme alışkanlıklarını değiştirmesi, düzenli egzersiz yapması ve vücut yağ oranını sağlıklı bir düzeyde tutması hem hastalığın önlenmesi hem de tedavi sürecindeki başarının artması adına oldukça önemlidir.

Kasık Ağrısı Neden Olur?

Kasık Ağrısı Neden Olur , Kasık ağrısı nedenleri çok farklı durumlara bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Eğer tekrar eden bir hal almışsa veya bir süredir devam ediyorsa kadınların mutlaka bu durumla ilgili bir jinekolog (kadın hastalıkları ve doğum uzmanı) muayenesine gitmeleri tavsiye edilir.

Bu durum bir enfeksiyon varlığından, kadın üreme organlarında gelişen herhangi bir sağlık probleminden, kas ve iskelet sistemi rahatsızlıklarından bazılarından, soğuk algınlığından ve daha pek çok sebepten kaynaklanıyor olabilir.

Hamilelikte Kasık Ağrısı

Hamilelikte görülen kasık ağrısı anne adaylarını oldukça endişelendirir; ancak çoğu zaman endişe etmeyi gerektirecek bir durum yoktur. Yine de, her zaman özellikle gebelik gibi ciddi bir süreçte kasık ağrısı yaşayan bireylerin mutlaka doktorlarına danışması önerilir.

Gebelikte görülen kasık ağrısı nedenleri;

  • Bebeğin büyüme hızında artış
  • Embriyonun gebeliğin ilk ayından sonraki iki hafta içerisinde rahim içerisine yerleşmesi
  • Kan akış hızında artış
  • Rahmin genişlemesi ile birlikte komşu organlara baskı yapması
  • Hamileliğin 6 – 9 aylık sürecinde (3. trimester) Braxton Hicks kasılması olarak adlandırılan kasılmaların görülmesi ile beraber doğum sancısına benzeyen sancıların ortaya çıkması
  • Erken gebelik
  • Doğumun yaklaşması
  • Gaz sancısı
  • Kabızlık
  • Bebeğin kaslara ve komşu organlara baskı yapması
  • Yuvarlak bağlarda görülen ağrıların kasık bölgesine yansıması şeklindedir.

Kasık ağrısının altında yatan neden bu tip durumlardan kaynaklanıyorsa genellikle bireyin doktoru herhangi bir müdahaleye gerek duymayacaktır.

Bazı durumlarda ise gebelikte kasık ağrısı nedenleri ciddi bir durum olabilmektedir. Bu nedenler;

  • İdrar yolu enfeksiyonu
  • Düşük yapma
  • Preeklampsi – Eklampsi (Gebelik zehirlenmesi)
  • Dış gebelik
  • Safra kesesi taşı olabilir.

Bu durumların varlığında mutlaka bireye gerekli tedavi uygulanır.

Kasık Ağrısı Neden Olur

Kadınlarda Kasık Ağrısı Neden Olur?

Kadınlarda gebelik olmadığı zamanlarda görülen kasık ağrısı nedenleri;

  • Yumurtalık kistlerinde burkulma veya yırtılma meydana gelmesi
  • Rahmin dış duvarında görülen kistler
  • Pelvik inflamatuar hastalığı
  • Endometrial polip
  • Endometriozis
  • Adenomiyozis
  • Spiral kullanan kadınlar
  • İdrar yolu enfeksiyonu
  • Aşırı aktif mesane sendromu
  • Yakın bir dönemde sezaryen ameliyatı geçirmiş olmak veya doğum yapmış olmak
  • Kabızlık
  • Dış gebelik
  • Kasık fıtığı
  • Apandisit
  • Düşük yapma
  • Stres
  • Depresyon
  • Servikal stenoz
  • Bel fıtığı olabilir.

Kadınların; kasık, karın, bel gibi üreme organlarına yakın olan vücut bölgelerinde yaşadıkları belirtilerde her zaman öncelikli olarak bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanına muayene olmaları önerilmektedir.

Yapılan tetkikler ve muayene bulgularına göre eğer problem üreme organlarından kaynaklanmıyorsa bireyin doktoru kendisini problemine ilişkin başka bir birime yönlendirecektir. Bu sayede problemin nedeni tespit edilip tedavisi kişiye özel olarak planlanması sağlanmış olur.

Premenstürel Sendrom, PMS Nedir?

Premenstürel sendrom, adet öncesi sendrom veya PMS nedir; bireylerde adetin yaklaşması ile birlikte gelen birtakım ruhsal ve fiziksel değişimlerdir. Yapılan araştırmalar kadınların %75’inde PMS görüldüğünü göstermektedir. Ancak her bireyde aynı belirtiler olmayabilir veya belirtilerin şiddeti farklı olabilir.

Bazı kadınlar bu dönemde hafif belirtiler geçirerek kontrollü bir süreç yaşayabilirken; bazı kadınların bu süreçte doktoru tarafından psikolojik destek almaları tavsiye edilebilir.

PMS Dönemi

PMS dönemi genellikle adetten 1 hafta önce başlar ve belirtilerin şiddeti giderek artar. Belirtiler adet sürecinde bir miktar daha hafifler. Bazı bireylerde de adet bitiminin sonrasında birkaç gün daha devam edebilir. Hormon seviyesindeki dalgalanmalar normal düzeye döndükçe belirtiler azalarak kaybolacaktır.

Tıp uzmanları bu dönemin neden ortaya çıktığını tam olarak tespit edememişlerdir. Ancak birden fazla durumun bu duruma sebep olabileceğini ortaya koymuşlardır. Bu faktörlerden birinin seratonin (bir nörotransmitter çeşidi) miktarında meydana gelen değişimler olduğu düşünülmektedir.

Bunun dışında gebelik sürecinde adet görülmediği için ve yine menopoz sonrası dönemde bireyde Premenstürel Sendrom görülmez.

PMS Nedir

PMS Belirtileri

PMS Nedir; adetten hemen önceki 4 – 7 gün öncesinde görülen, ruhsal ve fiziksel birtakım belirtilerin olduğu bazı bireylerde hafif düzeyde, bazı bireylerde tedavi edilebilir düzeyde ve bazı bireylerde Psikiyatrik ciddi bir tedavi gerektiren Premensturel Disforik Bozukluk adını alabilecek bir sendromdur.

Bireylerin PMS belirtilerini kontrol altına alabilmeleri için bu konuda farkındalık kazanmaları oldukça önemlidir. Benzer şekilde eşler, diğer aile bireyleri de bu süreçte bireye yardımcı olmak adına PMS konusunda bilinçli hareket etmelidir.

PMS ruhsal belirtileri;

  • Anksiyetede artış
  • Öfke kontrol problemi
  • Duydu durum değişimleri
  • Depresyon
  • Konsantrasyon zorluğu
  • Gerginlik ve sinirlilik şeklindedir.

PMS fiziksel belirtileri;

  • Bir anda çıkan akneler,
  • Eklem ve kas ağrıları,
  • Alkol intoleransında artış,
  • Kabızlık veya ishal,
  • Göğüslerde hassasiyetin artması,
  • Yorgunluk hissi,
  • Karın bölgesinde şişkinlik,
  • Sıvı tutulumunda artış (ödem),
  • İştah değişiklikleri şeklindedir.

Bu belirtilerin varlığında bireyler eğer günlük işlerini devam ettirmekte zorlanmıyorsa, belirtileri hafif atlattıklarını düşünüyorlarsa tedavi almayı gerektirecek bir problem yoktur. Ancak belirtiler şiddetliyse, kişinin sosyal ve iş yaşamını çok fazla etkiliyorsa, aile içi çatışmalara yol açıyorsa birey mutlaka profesyonel yardım almalıdır. Gerekli durumlarda çift terapisi de önerilebilir.

Tedavide bireyin yaşadığı belirtilere göre farklı ilaçlar reçete edilebilir, psikoterapi önerilebilir, tuz, kafein, alkol kısıtlaması gibi diyetler önerilebilir. Tedavi planı bireyin kendisine özel olarak doktoru tarafından yapılan değerlendirme sonucunda oluşturulmaktadır.

Genital Siğil Kanser Yapar Mı?

Genital siğil, cinsel ilişkiyle bulaşabilen ve oldukça yaygın olan bir hastalık türüdür. Hpv ismi verilen bir virüsün ilişki esnasında partnere geçmesiyle ortaya çıkmaktadır. Kadınlarda çoğunlukla vajina dudaklarında, anüste ve anüs ile vajina arasındaki bölgede genital siğil görülebilmektedir. Erkeklerde ise penis üzerinde ve çevresinde, anüste ve testis üzerinde ortaya çıkabilmektedir. Bu durumla karşılaşan kişiler ise genital siğil kanser yapar mı? Sorusuyla ilgili araştırma yapmaktadır. Bu siğiller kesinlikle dikkate alınmalı ve uzman hekim kontrolüne gidilmelidir. Çünkü hem erkekte hem kadına çeşitli kanser hastalıklarına yol açabilmekte ya da habercisi olabilmektedir. Böyle bir durum varsa erken teşhisin gerçekleşmesi tedavinin başarılı olma ihtimalini arttıracaktır.

Hpv virüsü taşıdığına dair teşhis koyulmuş kişiler genital siğil kanser yapar mı?  Konusunu merak edecektir. Her genital siğil kanser hastalığına yol açmamaktadır. Hpv virüsü taşıyan kişiler hastalığı herhangi bir müdahale olmadan kendi bağışıklık sistemlerinin gücüyle atlatabilmektedir. Fakat hastalık geçene kadar taşıyıcı olma özelliklerini korumaktadır. Fakat sık sık tekrar eden siğiller tehlikenin habercisi olabilir. Kadında ve erkekte anüs kanseri, kadınlarda rahim ağzı kanseri, , oral seks sebebiyle ağız içinde oluşabilecek kanserler bu tehlikelere örnek olarak gösterilebilir. Bu siğiller cilt üzerinde kabarıklık şeklinde ortaya çıkmaktadır ve sayısı oldukça fazla olabilir. Hpv virüsü taşıyan biriyle yaşanan ilişkiden aylar sonra dahi ortaya çıkma ihtimali bulunmaktadır. Bu nedenle özellikle korunmasız ilişkiye giren kişiler genital siğil riskini de beraberinde taşımaktadır.

Hpv virüsü yani bir diğer adıyla genital siğil, net bir tedavisi olmayan hastalıklardandır. Bazı cerrahi yöntemler ile lezyonlar yok edilebilmektedir. Fakat Hpv virüsü vücudu tamamen terk etmemektedir. Ancak hastalığın önlenmesi ve kanser gibi risklerle karşılaşılmaması için aşılama yöntemleri uygulanmaktadır. Özellikle 9-27 yaş arasında bulunan kişilere Hpv aşısı uygulanması tavsiye edilmektedir. Böylece ilerde doğacak olan riskler düşürülmüş olacaktır. Fakat aşı olunsa dahi kanser riskine karşı tek eşlilik önerilmektedir. Ayrıca korunma yöntemi için prezervatif kullanılmaya devam edilmelidir. Böylece genital siğil nedeniyle oluşabilecek kanser riski en aza indirilmiş olacaktır.

Gebelikte Miyom Boyutları

Miyom, rahimde bulunan ve kansere dönüşme olasılığı çok düşük olan iyi huylu tümörlere verilen tıbbi isimdir. Kadınlarda oldukça sık görünen bu rahatsızlık gebelik esnasında da ortaya çıkabilmektedir. Özellikle ilk kez hamilelik yaşayan kadınlarda daha sık rastlandığı tespit edilmiştir. Farklı boyutlarda ortaya çıkan miyomlar zamanla büyüme eğilimi de gösterebilmektedir. Bundan dolayı gebelikte miyom boyutları önemli bir konu haline gelmektedir. Yaygın kanıya göre 6 cm ve üzeri miyomların risk teşkil edebileceği tespit edilmiştir. Gebelik sırasında bu boyutlarda ortaya çıkan miyomlar östrojen hormonunun salgılanmasıyla birlikte atağa geçerek daha da büyüyebilmektedir. Bu nedenle böyle bir durumun farkında varan anne adayı en kısa sürede bir kadın hastalıkları ve doğum hekimine muayene olmalıdır.

Gebelik sırasında miyom teşhisi koyulmuş olan kadınlar daha sıkı bir şekilde takip edilmektedir. Bu sırada anne adayı yaşanabilecek tüm ağrı ve gelişmeler konusunda doktorunu bilgilendirmelidir. Bebek ve anne sağlığının korunabilmesi için bu duruma özen gösterilmesi gerekmektedir. Özellikle gebelikte miyom boyutları genele göre büyük olan kişilere hamilelik sırasında müdahale edilmemektedir. Ancak miyom, doğal yolla yapılacak doğumu engelleyecek olan kanal kapanmasına sebebiyet verebilir. Benzer şekilde kasılmaların da önüne geçebilmektedir. Böyle bir durumda doktor sezaryen ile doğuma karar verebilmektedir. Ancak sezaryen işlemi sadece bebeğin sağlıklı şekilde doğması için yapılmaktadır. Bu sırada miyom alma işlemi riskli ve önerilen bir işlem değildir.

Hamilelik sırasında miyomun hızlı büyümesi bazı riskleri de beraberinde getirmektedir. Miyom yeterli şekilde beslenememesi halinde bozulma yaşayabilir. Böyle bir durumda ise karın bölgesinde ve miyomun bulunduğu rahim bölgesinde şiddetli ve sık ağrılar yaşanabilmektedir. Ayrıca bahsedilen miyom dejenerasyon durumu çoğunlukla hamileliğin 20. ve 22. haftalarında görülebilmektedir. Bu da erken doğum durumunun ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle şüphelenilen herhangi bir durumda doğrudan bir sağlık kuruluşuna başvurulmalı ve tedavi aksatılmamalıdır. Her ne kadar gebelikte miyom boyutları 6 cm altında olsa bile yine de dikkatli davranılmasında fayda olacaktır. Eğer bu miyomlar gebelik öncesinde tespit edilirse hekim tarafından cerrahi müdahale yapılarak çıkarılabilmektedir.

Bartholin Kisti Nedir?

Bartholin kisti, vajina girişinde ortaya çıkabilen şişlik ile kendisini gösteren ve yanma-ağrı şikâyetlerine sebep olan hastalık türüdür. Bu rahatsızlığa dair belirtiler yaşayan kadınlar Bartholin kisti nedir? Şeklinde araştırmalar yapabilmektedir. Cinsel ilişki esnasında kayganlığı salgılayan sıvı, Bartholin bezleri denilen salgı bezleri sayesinde gerçekleşmektedir. Bu bezler vajina girişinde her iki yanda da mevcuttur. Ancak bazı durumlarda bu bezler işlevini tam olarak sağlayamayabilir. Bezler üzerinde yer alan kanalların tıkanması sonucunda sıvı salgılama işlemi yapılamaz ve kist oluşumu meydana gelebilir. Böyle bir durumda ise vajina girişinde şişlikler meydana gelmekte ve hastaya ağrı vermektedir. Dolayısıyla son derece önemli bir rahatsızlık olan Bartholin kisti, kadın doğum uzmanı tarafından tedavi edilmelidir.

Bartholin kisti nedir? Sorusuyla birlikte hangi belirtilerle kendini gösterdiği de önemli bir konudur. Kişiden kişiye değişmekle birlikte temel belirtiler şu şekildedir;

  • Yürüme ve oturmada zorlanma ve ağrı hissi
  • Vajina girişine yakın bölgede ortaya çıkan yumru
  • Cinsel aktivite sırasında ortaya çıkabilen şiddetli ağrı
  • Vajina bölgesinde yaşanabilecek aşırı hassasiyet durumu
  • Sebepsiz yere ortaya çıkabilecek ateş
  • Halsizlik ve bitkinlik durumu
  • Vajinada batma ve ileri derecede ağrı hissi

Bu belirtilerin yanı sıra kistin ilerlememiş ve enfekte olmamış halinde ağrı oluşmayabilir. İlerleyen günlerde enfeksiyonun artması halinde ilgili belirtiler ortaya çıkabilir. Bu nedenle eğer şüphelenilen bir durum varsa hızlı bir şekilde uzman hekim kontrolüne girmek gerekmektedir.

Bartholin kistinin tedavisinde farklı yöntemler bulunmaktadır. Eğer Bartholin kisti nedir? araştırması yapılıyorsa bu tedavilere de göz atmakta fayda olacaktır.

  • Küçük kistler için 3-4 gün boyunca ılık suda oturma şeklinde bir yöntem bulunmaktadır. Doktor muayenesi sonrası bu yöntem önerilebilmektedir. Ayrıca antibiyotik tedavisi de başlatılabilmektedir.
  • İlerlemiş ve büyümüş olan kistler için ise cerrahi drenaj uygulanmaktadır. Bu ameliyat ile şişmiş ve enfekte olan Bartholin kisti boşaltılmakta ve eski işlevine geri dönmesi sağlanmaktadır. Yapılan işlem ise tıkanmış olan kanalların dışarı yönlü açılmasından ibarettir. Hekimin kararına göre lokal ya da genel anestezi altında operasyon gerçekleşmektedir.